Türkiye'nin en iyi haber sitesi
METİN SEVER

Bu cinayetin sorumlusu kim?

Başta medyanın güzide mensupları, sosyologlar, psikologlar Mardin'deki katliamın sırrına vakıf olmaya çalışıyor. Ama kimse işin içinden çıkılabilecekmiş gibi görünmüyor

Mardin'de yaşanan vahşet, Türkiye patentli bir kara mizah örneği. Tam 44 insan öldürüldü. Ölenlerin büyük kısmı kadın ve çocuk. İçlerinde hamile kadınlar bile var. Gel gör ki, katliamın yaşandığı köyün adı 'Bilge'... Katliamın yapılmasının nedeni gibi gösterilen gelinin 'Sevgi'. Bir de cinayeti işleyen kişilerin soyadına bakın: 'Çelebi'. Ne yaman çelişki değil mi? Çelebi, görgülü terbiyeli anlamına geliyor. Evliye Çelebi'nin kemikleri sızlıyordur. Hezarfan Ahmet Çelebi görse, Galata Kulesi'nden uçmaz, atar kendini. Şimdi herkes "Bu iş nasıl oldu?" diye soruyor. Televizyonların birinde olayı değerlendiren bir sosyolog, o kadar umutsuzdu ki, "Sosyolojinin öldüğü an," dedi. Bana kalırsa da sosyolojinin başladığı an. Herkes olayın vahşiliği konusunda hemfikir ama nedeni konusunda anlaşamıyorlar. İlk gün gazetelerin manşetlerine bakılırsa işi töreye havale etme eğiliminde olanlar çoğunlukta. Ancak bu işin kolayına kaçma gibi geliyor bana. Ezberci çocuğun her soruya aynı ezberi geçmesi gibi. Bu ülkede töre, kerameti kendinden menkul esrarengiz bir kişilik haline geldi. Ben bugüne kadar kendisini görmedim! Şişman mıdır, zayıf mıdır; kısa boylu mudur, uzun boylu mudur, bilmiyorum! Aynen 'trafik canavarı' gibi. O da çoktan 'bağımsızlığını' ilan etti! Kimse kafasını kumdan çıkarıp töreyi besleyen iklime bakmak istemiyor. Sıkıştın mı 'töre' de, çık işin içinden. Ama burada töre de kurtarmaz. Çünkü töre de sonunda bir topluluk için önemli olan kurallar manzumesidir. Yani bir tür 'hukuktur'. Ve hiçbir töre, camide namaz kılan adamların, hamile kadınların topluca katliamına icazet vermez. Yani törenin de bir raconu vardır. İşte bu nedenle bana kalırsa töre, açıklaması en zayıf halkalardan birisi.

EĞİTİM ÇÖZER Mİ?
Bir başka grup ise almış eline sazı "Eğitim aşağı, eğitim yukarı," diye terennüm ediyor. Buradan hareketle Kürtlere ayar çekmeye çalışan 'Beyaz Türkler' de var. İşi Hadi Uluengin gibi ırkçılığa kadar götürüp, 'kavimsel zaafla' açıklayanlar da çıktı. "Kürtler kendilerine çekidüzen vermekle yükümlü," imiş. Kürtlerin de en az "Yurttaşı oldukları ülke kadar burjuvalaşma zamanı gelmiş." "Demek ki, Brüksel'den öyle görünüyor," diyerek, konuyu tekrar eğitimseverlere getireyim. Baskın Oran'dan duyduğum bir söz vardı, "Bu ülkede en büyük cehalet eğitimden kaynaklanıyor," demişti. Haksız mı, siz karar verin. Ama bu eğitimseverlik modern dünyaya özgü bir durumdur. Eğitimle gelen uygarlaşma, modern toplumları barbarlıktan ayıran asli ilke gibi kabul edilir. Modernliğin uygarlaşma yolunda yapısal ve sürekli bir ilerlemeyle belirlendiği fikrine dayanan bu iyimserliğin temelinde, akla ve akılcılığa duyulan güvenin yattığı biliniyor. Buna göre akıl ve akılcılık 'in', akılsızlığın bir yansıması olan şiddet de 'out' olacak diye düşünülür. Böyle düşünebilirsiniz ama bu tez, beş-altı dil bilen Cem Garipoğlu'nun kız arkadaşını testere ile kesmesini açıklayamaz, ABD'deki okul baskınlarını da... Biraz daha ileri gideyim, dünyanın en önemli filozoflarından Horkheimer'in tescilli bir Nazi olmasını, toplama kamplarını, nükleer bombaları hiç açıklayamaz. Geriye ne kaldı? - 80 küsur yılda 'Anadolu'yu Türkleştirme' gayesiyle isimleri Kürtçe, Gürcüce, Tatarca, Lazca 30 bin yerleşim yerinin isminin değiştirilmesi. - Yıllarca varlığı inkâr edilen Kürtler. "Karda yürürken çıkan kart-kurt sesleri" masalı. - Çeyrek yüzyıldır süren savaş. - Çocukların 'eylemcilik' oynadığı şiddet iklimi. Çözülemeyen aşiret yapısı, koruculuk sistemi. Bu listeyi uzatabiliriz. Ama kısaca çok bildik bir şey kalıyor geriye: Kürt sorunu. Her yerde karşımıza çıkan ve çıkacak olan Kürt sorunu.

SOĞUKKANLI CİNAYETLER
ABD'li ünlü yazar Truman Capote'nin, Soğukkanlılıkla adlı bir romanı vardır. Roman gerçek bir hikâyeden yola çıkarak yazılmış. Kansas'ta cezaevinden çıkan iki suçlu, orta sınıf bir Amerikalı ailesinin tüm bireylerini soğukkanlılıkla öldürür. Capote, 'nedensiz işlenmiş' görünen bu vahşi cinayetin peşinden gider. Ailenin yakınlarıyla, soruşturmayı yürüten dedektiflerle ve katillerle görüşür. Uzun bir araştırma döneminden sonra bu cinayetlerin öykülerini edebi bir anlatım ile kaleme alarak kurbanların ve katillerin yaşamlarını en ince ayrıntılarına dek okura sunar. Kitabı okurken kendisini olayın bir parçası olarak gören okur, kitabı bitirdiğinde bu cinayetlerin asıl sorumlusunun kim olduğuna karar vermekte zorlanır. Artık, bizim de peşinden gitmemiz gereken bir cinayet var. Soğukkanlılıkla işlenen bu cinayetlerin asıl sorumlusu kim?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA