Selma Ergeç, başrolünü Timuçin Esen ile paylaştığı 'Senin Hikayen' filmiyle izleyicinin karşısına çıktı. Oyunculuk yeteneği kadar güzelliği ve zarafetiyle de beğeni toplayan Ergeç, Esquire dergisine konuştu...
Anneniz Alman, babanız Türk. Bu durum, sizde bir farklılık yarattı mı?
İki farklı kültürün bir araya gelmesi, standart aile yapısına göre çok daha renkli bir şey. Annemle babamın evliliği, çok farklı iki kişinin birbirine uyum sağlayabileceğini ve çok iyi anlaşabileceğini gösteriyor. Annem İsviçre taraflarında doğup Alman kültürüyle yetişmiş biri. Babam ise Adanalı ve doğduğu yerin kültürüyle büyümüş. Yıllarca sadece evlilik hayatını değil, iş hayatını da paylaştılar.
KEDİM BİLE BENİ GÖRMESİN!
Daha 15 yaşındayken tek başınıza, Oxford'a yatılı okumaya gittiniz. Buna nasıl karar verdiniz?
Aslında ben Londra'da okumak istemiştim ama babam, çok daha iyi ve kaliteli eğitim alacağımı söyleyerek beni Oxford'a yönlendirdi. Aynı eğitimi kız kardeşim de aldı.
Bugün bu kadar izole ve sessiz yaşamanızın sebebi, o yıllara dayanıyor olabilir mi?
Karakter meselesi aslında... Ben çocukluğumda da ulu orta yaşamayı sevmezdim. Kendime ait bir dünyam vardı ve o dünyanın içinde mutluydum. Bugün de kendime ait bir dünyam var ama çok saklanarak da yaşamıyorum. Aksi takdirde evden çıkmamam gerekir. Bazen kedimin bile beni görmesini istemediğim günler oluyor. Onun dışında, durumdan şikayet etmem biraz şımarıklık olur elbette.
Hayatın getirdikleriyle mi yetinirsiniz, yoksa hedefleriniz uğruna her şeyi yapanlardan mısınız?
'Şans gerçekten hazırlıklı olanın kapısını çalar' diye bir söz var ve ben buna çok inanırım. Yani doğru zamanda doğru şeye kendinizi hazırlarsanız, o kapı illa ki size açılıyor. Kısacası; oyunculukla hiç alakam olmasaydı, zannetmiyorum ki biri bana gelip bu işi yapmak isteyip istemeyeceğimi sorsun.
Başınıza gelen her şeyden bir anlam çıkarır mısınız?
Yaşadıklarımızı biz mi oluşturduk, yoksa hayat mı getirdi; buna nasıl karar verebiliriz ki... Bir amacımız olmadığında boşluğa düşüyoruz ve bu da depresyonun en büyük sebeplerinden biri bence. Bir de bu hayatın manasını arama işi, kişiden kişiye değişiyor. Kimisi işinde arıyor bu manayı, kimi hayatı bir oyun gibi yaşayarak bulmaya çalışıyor, kimi de dinde arıyor.
HAYATI SORGULARIM
Size en çok ne iyi gelir?
Bazı dönemler sahilde oturmak, bazen insanların arasına karışıp eğlenmek, bazen de evde tek başıma olmak iyi geliyor bana.
Hayatı çok sık sorgular mısınız?
Sorgularım elbette. Sorgularken beni en çok şaşırtan şey şu olur: Dünyada bu kadar aydınlanmış beyin varken, yüzyıllar öncesinden kalma Aristo, Platon ve Socrates gibilerin düşüncelerini okuduktan sonra bütün bunların insanlara tesir edememesi beni çok şaşırtıyor. İnsanların içinde bu kadar çok iyilik varken; hâlâ bu kadar negatif olmak, kıskanmak ve nefret etmek nasıl böyle yaygın olabilir ki! En kötüsü de ötekileştirmek. Bu, hiç anlayamadığım bir olgu. Neden hep düşman yaratmak zorundayız? Düşman yaratmak neden bir ihtiyaçtır? Sürekli bunu sorguluyorum.
Kendinize kolaylıkla düşman yaratabilir misiniz?
Mümkün olduğunca yaratmamaya çalışıyorum. Çok zor olsa da, hiç düşmanım olmamasını isterim.
Karakterinizde en çok neye güvenirsiniz?
Her zaman, "Gel barışalım" diyenlerdenim.
Hayattan öğrenip de cebinize attığınız dersler nedir?
Hayat derslerini almak, bir de uygulamak var. Hayatta en çok önemsediğim konuların başında, konuştuklarıma dikkat etmek geliyor. Hem kendimiz, hem de başkaları hakkında konuştuklarımızın çok büyük bir gücü olduğuna inanıyorum. Başkaları hakkında kötü konuştuğumda kendimi kötü hissettiğimi fark ettim. Biz toplumca yargılamayı çok seviyoruz; halbuki herkesin doğrusu kendine. İnsanları yargılama işini, mümkün mertebe çok az tutuyorum hayatımda. Bir de, mükemmeliyetçilik yerine 'Elimden gelenin en iyisini yaptım ve bu da bu koşullarda bu kadar oldu' demeyi tercih etmeye başladım.
Oyunculuğa dönersek, iki sezon 'Muhteşem Yüzyıl'da rol aldınız. Bu, nasıl gelişti?
Halit'in (Ergenç) bu dizide rol aldığını duyduktan sonra, bir şekilde dizide yer almak istediğimi söyledim. Çok ilginçti; bir yaz günü 'Muhteşem Yüzyıl'da bana göre bir rol var mı? Çok istiyorum ve lütfen bir bakın' dedim. Normal şartlarda, bir şeye adım atmak pek yaptığım bir şey değildir.
Orlando Bloom ile birlikte bir reklam filminde rol aldınız.
Şaşırtıcı bir teklifti. Orlando Bloom da çok rahat ve tatlı bir adam.
'SENİN HİKAYEN' hayat gibi bir film
Başrolünü oynadığınız 'Senin Hikayen' vizyona girdi. Bu projeye nasıl katıldınız? U
zun bir süredir Tolga Örnek ile çalışmak istiyordum. Senaryo da aklıma yatınca, konuşup anlaştık. Timuçin Esen de, beraber rol almak istediğim oyuncuların başında geliyordu. 'Senin Hikayen', hayat gibi bir film.
Bu tempoda kişisel zevklerinize vakit ayırabiliyor musunuz?
Dalmak, en büyük zevkim. Meditasyon özelliği olan bir spor. Suyun altında saatlerce bağdaş kurup oturabilirim; illa bir şeyler keşfetmek zorunda değilim. Keyifsizseniz dalış yaparken, keyfiniz yerine geliyor.
Bu aralar ne okuyorsunuz?
Bu ara, Umberto Eco'nun 'Inventing the Enemy' adlı kitabını okuyorum. İnsanın kendi düşmanını yaratmasını ve aslında neden düşman yarattığını sorguluyor kitap.
HİÇBİR ŞEY SANILDIĞI KADAR DEĞERLİ DEĞİL
Hırslı bir kadın mısınız?
Bazı durumlarda hırslıyım, bazen ise inatçıyımdır. Hırsın bazen faydalı ve motive edici bir yanı var ama o da bir yere kadar. 'Her şeye rağmen ve ne olursa olsun' tadında bir hırsım hiç olmadı. Hayatta hiçbir şey sanıldığı kadar değerli değil.
Bizimle, bilmediğimiz bir yönünüzü paylaşır mısınız?
Akreplerden çok korkarım; gördüğümde elim ayağım titrer. Üstelik Akrep burcuyum. Nedense akrepler de hep beni bulur. Ben de herkes gibi korkmaktan korkuyorum aslında. Öylesine korku tarafından yönetiliyoruz ki, bunu normal sanıyoruz.
Sizi ne hırçınlaştırır?
Güçlünün güçsüze yaptığı zulüm... Bir kedinin bir fareye yaptığı da olabilir bu.
