Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

Felaket 'geliyorum' diyor...

Geçen hafta ekip otomobillerinin sık sık karıştığı trafik kazalarına atıfla 'Yazık değil mi polislere?' başlığıyla yazdığım yazı, beklemediğim kadar çok olumlu tepki aldı.
Hem polislik mesleğini icra edenlerden, hem de sıradan vatandaşlardan bu konuda pek çok mesaj aldım.
Emniyet mensubu bir okurum ise pek çoğumuzun bilmediği bir konuya dikkat çekti. Meğer polisler, kaza sonrası onarım giderlerini ceplerinden ödüyorlarmış. Buna hem şaşırdım, hem de üzüldüm. İsmini saklamayı uygun gördüğüm polis kardeşim şöyle yazmış:
Yazık değil mi polislere? başlıklı yazınızda polisin yaptığı kazalardan bahsetmişsiniz. Burada bize yazık ama asıl yazık olan şu: Bizler; İstanbul gibi yoğun kriminal iş olan bir şehirde, 12-24 sistemine göre çalışıyor ve bu sistemle uyku düzenimizi yitiriyoruz. Kazaların bir nedeni de budur. İlaveten, kaza yapan araç devlet tarafından da onarılmıyor. Kazayı yapan, yani aracı kullanan kişi ödüyor ya da inisiyatif dahilinde ekipteki kişiler arasında para toplanarak onarılıyor. Yazıya bunları da eklesek bize daha çok YAZIK dersiniz. İnşallah bir dahaki yazınızda da bu tip konulara değinirsiniz. Şimdiden teşekkürler..."

BUZ DAĞININ BİR PARÇASI
Bir başka emniyet görevlisi okurum ise çok daha büyük bir tehlikeye dikkat çekiyor.
İşte onun mektubu:
"Yüksel Bey; ben de bir polis memuruyum. 'Yazık değil mi polislere?' başlıklı yazınızı okudum. Siz sadece buz dağının bir parçasını görmüşsünüz. Takipte iken kaza yapan araç şoförlerinin vay haline. Araçlar kaskosuz. Sigorta ise kusurlu olduğunuz için ya da tek taraflı kaza olduğu için ödeme yapmıyor. Sizin de bahsettiğiniz gibi araçlar ticari; takip ve hız için yeterli donanıma ve hız yapmaya müsait değil. Bu yüzden ya kaza yaparsın ya da takipteki araç kaçar.

ÖLÜM TUZAĞI GİBİ
İşin bir başka boyutu ise bu araçların birçoğunun ticari kamyonet olması. Araçların arka kısmında birkaç değişiklik yapılarak araç nezarethanesine dönüştürülüyor (Şüpheliler için). Aslında bu tip değişiklikler yapamazsınız. Aracın yük haddi değiştiriliyor. Ama bunun için ne makine mühendislerinden izin alınıyor, ne de proje değişikliğine gidiliyor.
Bu tip araçlarda kaza olsa (Allah göstermesin) nezarethanedekinin başına bir şey gelse, kim sorumlu olacak? İstanbul'daki sel felaketinde tekstil işçilerini taşıyan araçta, işçiler firmanın tam önünde, araçtan çıkamadan canlarını vermişlerdi. Bu da değişik versiyonu; polis otosu...
Mesela aracın bagajı, memurun müdahalesi olmadan açılmaz. Bazen de bazı şüpheliler kelepçelenirler."
Konu vahim... Sel felaketi örneğini hatırlarken aklıma Van'dan İstanbul'a nakledilirken cezaevi aracında cayır cayır yanarak ölen tutuklular da geldi. Aslında konu, bir televizyon yorum köşesine sığmayacak kadar önemli. Felaket 'Geliyorum' diyor. İnşallah sesimi duyan olur...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA