Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ELVAN DEMİRKAN

Ya boşuna acı çekiyorsak?

Birisine ait olma hissi ve romantik sevgiye duyulan özlem...
İnsana enerji, dirilik, hatta yaşama sevinci veren dürtüler bunlar.
Sevgi, hayatımızdaki en güçlü duygu. Sevgi eksik olduğunda, bedeniniz temel gıdasından yoksun kalmış gibidir.
O özlemi bastırmak ya da uyuşturmak için kendinizi işe, televizyona, yemeğe ya da başka şeylere verirsiniz ama yine de yetmez.
O ihtiyaç, gölge gibi peşinizdedir.
Fiziksel acı çekersiniz.
Bunu bilmeyen yok.

YA YANILIYORSAK!
Şimdi sıkı durun! Şaşırabileceğiniz bir şey söyleyeceğim...
Ya sevgi düşündüğümüz şey değilse...
Ya sevgi hakkındaki şartlanmışlıklarımız yanlışsa...
Ya ruhu ve bedeni besleyen şey; ruh ikizinize hissettiğiniz sonsuz arzu ya da aile fertlerinize karşı hissettiğiniz koşulsuz sevgiden ibaret değilse...
Eskimolar çok önem verdikleri 'kar'a 52 farklı isim vermişler. Ya sevgiyi hissedebileceğimiz bir o kadar farklı kaynak varsa...
Pozitif psikoloji ile ilgili araştırmalarını önem vererek takip ettiğim bilim insanı Barbara Frederickson, son kitabı 'Love:
2.0'da sevginin yeni versiyonunu yazmış. '

MİKRO-AN'LAR...
Herhangi bir kişi ile yaşayabileceğiniz ve pozitif etkisini hissettiğiniz mikro-anlar...
Yolda yürürken bir yabancı ile karşılaşabileceğiniz komik bir an ya da göz göze geldiğinizde hissettiğiniz sıcaklık, arkadaşınız ile yaptığınız tatlı dedikodu, restoranda şakalaştığınız sempatik garson, mağazada güler yüzle servis yapan satıcı, beklenmedik bir iltifat, çocuğunuzu kucakladığınız an...
Hemen uçup giden ama o an için ruhunuzu besleyen ufak, içten, sıcak ifadeler...
Ruh ve bedenin ihtiyacı olan o temel gıda, bir başkası ile birbirimizin duygusal halini ve biyokimyasını olumlu etkilediğimiz bu tip anlarmış.
Karşınızdaki bir yabancı bile olsa...
Louis Armstrong'un 'What a Wonderful World' şarkısındaki gibi; "İnsanlar elinizi sıkarken 'Nasılsın?' diyor ama aslında söyledikleri şey; 'seni seviyorum."
Sevgiyi sadece sevgili ya da aile fertleri ile olan bağ olarak gördüğümüzde, bu duygunun yarattığı enerjiden yeteri kadar faydalanamıyoruz, ruhsal ve bedensel sağlığımızı limitliyoruz.
Çünkü yakın ilişkilerimizde bazen yaşadığımız güvensizliğin, beklentilerin ya da suçluluk hissinin bedenimizdeki acısı ve olumsuz etkisi çok derin.
Fakat sevgiye, 'bedenin ihtiyacı' gözü ile baktığınızda her şey değişiyor.
Sevginin biyolojisinde üç öge var: Oksitosin (bağlılık hormonu), beyindeki nöronlar ve vagus siniri (kalp atışını etkileyen kafa siniri)...
Kiminle olursa olsun paylaşılan pozitif duygular; bu üç sistemi, dolayısı ile ruh ve beden sağlığınızı olumlu etkiliyor.
Gün içinde yabancılarla bile kurabileceğiniz yakınlık ve bağ ile içinize yayılan o anlık pozitif his; duygularınızın kontrolünün kendi elinizde olduğunu hissettiriyor. Duygusal sağlığınız tek bir kişiye bağlı değil yani.

KENDİNİZİ İYİ HİSSEDİN
Gerçek dışı sevgi beklentilerimizin, ruh ikizi kavramına inancımızın azaldığı, kendimizi yalnız hissettiğimiz bir düzende, ne kadar önemli sevgiyi böyle görebilmek... Sevginin güncelleştirilmiş halini hayatımıza adapte edebilmek...
O zaman sevgiyi yaşamak için; genç, yaşlı, evli, bekar, dul, güzel, çirkin, başarılı ya da değil hiçbir limitiniz kalmıyor. Kimse dışlanmıyor.
Her gün bağ kurabildiğiniz üç mikro-an yaratmayı alışkanlık haline getirin. Bu anları çoğaltmak önceliğiniz olsun.
Kendinizi kötü hissettiğiniz bir anda bile başkasının kendisini iyi hissetmesini sağlarsınız o an için. Küçük anlar, düşündüğümüz kadar küçük değil aslında...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA