Hani AB'ye girince ifade özgürlüğünün dibine vuracağımızı sanıyoruz ya, yalan dolan. Bu ülkede ifade özgürlüğünün dibine, bundan yıllar önce vurulmuş zaten. "Ananı niyolay" diye bir şarkı vardı ya; kesin hatırlarsınız… Babasının Edi'yle, olmadı Büdü'yle evlendirmeye çalıştığı kız "İstemiyorum Baba" diye isyanları oynuyordu bir de… Bizim memlekette çıta çok yüksek yani. Ananı niyolay ye ye. Ötesi var mı!
Galatasaraylı Joe'nun İstanbul gecelerindeki âlem fotoğraflarına bakınca anladım ki, Ibiza'yı bugüne kadar gözümüzde boş yere büyütmüşüz. Meğer ortamın, partinin kralı bu şehirdeymiş. Adam eğlensin, ona bir itirazım yok. Sonuç olarak bana da yüz binlerce Euro ödeseler, oturacak evimi, arabamı tahsis etseler, bir de fitness misali günde bir defa uğrayacağım bir antrenman programı belirleseler; ben de eğlencenin belinden su alırım. Hadi Jo'yu anladık da, sayıları 10-15 arasında değişen misafirlerine ne demeli! Bir ara site sakinleri papaz olmuştu bu conilerle. Bunlar, zaten öncesinde de İstanbul'da ikamet eden arkadaşlar mıydı, yoksa bizim memleketin eğlencesi bol ortamına mı damladılar? Bunların işi gücü yok mudur? Kulübün ev tahsis ettiği sitede Rio Karnavalı yapılırken, bir kolluk kuvveti de bunların GBT'sine bakmayı akıl edemedi mi… Yarından tezi yok, sağlam bir Schengen ülkesine vize için başvuru yapıyorum. Sebep sorarlarsa, "Christiano Ronaldo devrem olur, beraber âlemlere akacaz!" derim. Yerlerse…
Pazar günleri, Star TV'de ülke gündeminin tartışıldığı "Her Açıdan" programı biraz uzun sürmüyor mu? Hani, Ruhat Mengi'nin sunduğu. Misal, bu hafta sonu uyandığımda, program yeni başlıyordu. Kahvaltı yaptım, gazeteleri okudum, e-mailleri kontrol ettim, PS3 gazımı aldım, tekrar acıktım dışarı çıktım, yemek yedim, kahve içtim, eve döndüm... Avrupa liglerinden maçlara göz atmak için televizyonu açtım. Kapatırken son kaldığım kanaldan açıldığı için, karşıma yine Ruhat Mengi çıktı. Öğleden sonra kuşağının, ceket çıkma bir isme teslim edilmesi iyi bir şey midir bilemedim tabii. Ama ben uyarayım, her hafta sonu agresyon, her hafta sonu tansiyon olmaz…
Tansiyon dedim de, emekli paşa Ramiz İlker gerçekten çok heyecanlı bir şahsiyet. Başladığı her cümleyi, yumruğunu masaya vurarak bitirmesi beni benden alıyor. Askerlik yıllarıma dönüyorum bir nevi. Sola çarkıyorum paşam!
Bu sene futbol yayıncılığından beklediğim tadı alamadım. Bir sezondur bekliyorum, şöyle güzel bir tartışma çıkar, iddialı sözler ortaya atılır da biz de keyfe gelir miyiz diye ama… Nerede o Adnan Aybaba'nın, sporcu geçmişini ispatlamak için boğazda kurulan açıkhava stüdyosuna optimist yelkenli ile gelişi… Nerede, Fenerbahçe'nin tur atlamasının zor olduğunu düşünen Ahmet Çakar'ın, "Fener bu turu geçsin, bikini giyerim!" açıklaması… Yeri gelmişken, bence Türk televizyonculuğu Ali Sami Alkış'ı bir sezon daha görmezden gelmemeli…
Aynı şeyi Yıldo için de düşünüyorum…
Fatih Ürek yine imaj değiştirmiş. Transparan kıyafetlerinden vazgeçmiş, yeni imajı kralmış. Evet evet, bildiğiniz taçlı asalı kral… Doğa, insanoğlundan intikamını her seferinde yanardağ püskürterek almıyor demek ki…
Tam köşeyi yazarken, Deniz Baykal'ın istifa haberi geldi. Lüzum görüldüğü yerde istifa, onurlu bir davranıştır. Olayın iç yüzünü bilemem ama; daha düne kadar gitmesi için dua edenlerin, şimdi "Tüh keşke gitmeseydi!" demesi biraz riyakarlık olmuyor mu? Aziz Yıldırım da birkaç defa istifa edip, baskıya dayanamadığından geri dönmüştü. Bu memlekette ağız tadıyla istifa edilemeyecek mi…
Berlusconi de çok şahane bir adam. Kaçamak yaptığı kadınlar 'Teke Tek' programına bile çıktı, çiçekli, böcekli en mahrem konuşmaları deşifre etti, sinyor hâlâ dimdik, hâlâ görevinin başında.
Rahmetli Boris Yeltsin'in kabine toplantısı girişinde iki kadın politikacıyı çimdirme hareketi vardı ya; bence tarihin en özgüvenli çapkınlık hareketiydi o…