Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÖNCEL ÖZİÇER

Bağımlı oldum

Evet evet artık bunu taaa ciğerimde hissediyorum... Ben artık bir bağımlıyım. Kasaba bağımlısı... Şıpıdık terlik, şort, eşofman, tişört bağımlısı... İyot, kum, bahçe, her türlü hayvanat besleme, gündüz semt pazarı kovalama, akşam rakı-balık-mangal bağımlısı... Annem bu duruma gizli gizli çok içerliyormuş, duyuyorum. "Bu yaşta inzivaya çekildi" diyormuş eşe dosta. Etrafımda onun gibi düşününler çok. Şehirde bıraktıklarım yani... Ama kimseyi inandıramıyorum, bunun inziva değil tam tersi yaşamaya yeniden başlamak olduğunu... Tamam kabul ediyorum, sahil kasabalarının kış aylarında bir 'Shining' durumu vardır. Ama işte bu his, sadece o yere tatil için gittiyseniz geçerlidir. Çeşme-Alaçatı yerlisi olduğumdan beri damağımda başka bir tat var benim. Tanımadığım bir dünya bu...

BASİT BİR YAŞAM BU!
Kentin sahip olmadığı bir dil, insanı uyuşturan ama uyutmayan, keyif veren bir kimya. Basit yaşamın getirdiği sürpriz renkler. Trafik gürültüsünden, komşu çocuğun tepenizde davul çalmasından uzak, evde çıt çıkmayan bir ortamda sakin sakin otururken, bir anda kendinizi Marina'nın cıvıl cıvıl ortamında dolunay altında makara yaparken bulabiliyorsunuz mesela. Sabah yüzünüzü yıkamak yerine Ilıca büyük plajda ayak çırpıyorsunuz. Akşamüstü becerebilirsen ister Alaçatı'ya sörfe git, istersen Çiftlikköy'de kite-surf yapanları izle. Ama hep tadından yenmez muhabbetler eşliğinde. Haa bir de garip bir kader ortaklığı var. Herkes birbirine çok yardımcı, pek kibar.

NEŞENİZİ BÖLDÜK AMA...
Geçenlerde bahçede oturuyoruz, öyle müzik falan da yok, sadece sohbet edip çok ama çok gülüyoruz. Bundan rahatsız olan ve canım evini sadece hafta sonları kullanan yazlıkçılardan biri polise şikayette bulunmuş. İki sivil polis geldi, "Kusura bakmayın neşenizi böldük ama bir komşunuz uyuyamıyormuş, bizi gönderdi" dediler. Biz "Yahu siz kusura bakmayın, keşke doğrudan bize söyleselerdi, sizi yormamış olurlardı" deyince de polislerden biri "Yok yok zaten bizim de canımız sıkılıyordu, iş çıktı iyi oldu" dediler, gülüştük, gittiler. Jandarma desen biz yerlileri ıssız ortamda hiç yalnız bırakmıyor. Gece gün ışıyana kadar 15-20 dakikada bir evin önünden araçlarıyla ağır ağır geçiyorlar.

PATRONLARA DUYRULUR!
Gerçi benim için onlara da gerek yok, yine yazlıkçıların evlerine dönerken sokağa terk ettikleri soysuzlar çetesi, üstelik yavrularıyla birlikte benim bahçeye konuşlandı. Fakat Allah için onlar da çok kibar... Kapının önünde unuttuğum terliklerimi yiyince, yan bahçelerden topladıkları değişik renkte terlikleri getirip kapıma bırakıyorlar. Gerçi onların da yarısı yenmiş oluyor ama olsun. Boğaz tokluğuna çalışan özel korumam onlar benim. Artık bu zamanda, bir telefon ve bir bilgisayara sahip olduktan sonra ofis ortamına tıkılmanın bir gereği kalmadı aslında... Patronlar bu durumu kabullenip boşu boşuna kira mira vermese. Herkes evinden iş halletse. Herkes benim gibi bir bağımlı olsa. Bakın o zaman nasıl düzeliyor, işler ve tüm ilişkiler. Geniş geniş, rahat rahat. Ah keşke, ah keşke!

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA