Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÖNCEL ÖZİÇER

Yaz ve mutsuzluk

Evine özen göstermeyenleri anlayamıyorum.
Ya da evi sadece yatmaktan yatmaya uğranılacak bir otel odası gibi görenlere...
Ki ben otel odalarını bile yuva yapmaya çalışan bir insanım.
Huzurlu hissetmek için; odaya girer girmez hemen kendi düzenimi kurarım.
Başkalarının evinde mümkün olduğunca kalmamaya çalışırım çünkü dedim ya; kendimi güvende ve huzurlu hissetmek için mutlaka kendi evimi, kendi düzenimi ararım.
Ama işte bazen şartlar insana en "Yapmam, yapamam" dediğini yaptırıyor.
Benim açımdan bu yaz çok sıkıntılı geçiyor.
Hem daha önce hiçbir tecrübemin olmadığı bir işe giriştim, hem de evimden ayrı düştüm.
Düşmek zorunda kaldım.
Ve beni ikincisi çok ama çok zorladı. Binbir emekle ve bir başıma kurduğum o huzurlu, keyifli yuvam; bildiğin dağıldı.
İçinde dokuz tane kedimin olduğu bahçem, içeride gözde kızım Cacık'ımın olduğu evim...
Off! İçinizi sıkacağım bugün biliyorum ama inanın şu anda çok mutsuz ve çok dertliyim.
Zaten şu yaz mevsimi, bana her yıl başka bir mutsuzluk kaynağıyla gelir.
Bütün bir yıl çok şükür ki neşesi, keyfi yerinde olan ben; Temmuz-Ağustos yaklaşırken daha baştan geriliyorum, 'Bakalım bu yıl yine ne olacak?' diye.
Bu yazın mutsuzluk ve hüzün paketinden ise bu çıktı:
Evimden oldum!

EVİME DÖNDÜM AMA
Neyse haftalar sonra dün geri döndüm. (Gidiş sebebimi hiç anlatmayacağım çünkü düşünmek, hatırlamak bile istemiyorum.
Ama kesinlikle gönül meselesiyle alakası olmadığını size söyleyebilirim.) Evet, geri döndüm ve gördüklerime inanamadım.
Bir ev bu kadar kısa bir sürede nasıl bu hale gelebilir?
Bir kere trajedi bahçeden başlıyor.
Bahçeden hiç ama hiç ayrılmayan, evin birer ferdi olan dokuz kedim, kalmış üç tane!
Kimi ben artık olmadığım için eve küsmüş, çekmiş gitmiş, kimini ise araba ezmiş!
Benim gözüm gibi baktığım, kısırlaştırdığım, öksürse veterinere koşturduğum canım arkadaşlarımdan Batman ve Süt artık yok olmuş! Ki Süt'üm daha dört aylık bir tekircik idi.
Geriye kalan Bidon, Teko ve Rıza ise hiç de bıraktığım gibi değil; neşesiz, cılız, mutsuz...
Bu sabah yine üç yıldır her sabah olduğu gibi yatak odamın panjurunu açıp "Oh be! Sonunda uyandı" dercesine bahçeden duvara, oradan pencereme koşan kedilerimi aradı gözlerim.
Yoklardı.
Bahçe bakımsız, kedisiz...
Evin içinde yaşayan Cacık; mutsuzluktan kendini yolmuş, kanatmış, yara yapmış. Uzun tüyleri taranmamaktan topak topak olmuş, yapışmış.
Ha bir de bana her kızdığında yaptığı gibi gitmiş koltuklara işemiş. Ama bu kez defalarca ve haftalarca...
Evde korkunç bir koku; dayanılır gibi değil.

KORKU FİLMİ PLATOSU
Üç yanı camla çevrili ve panjurları hep açık, aydınlık salonum; şimdi kedi çişi kokusu, sımsıkı kapanmış panjurları ve olabildiğine dağınıklığıyla nasıl da sevimsiz, iç karartıcı.
Günün her saati insan sesi, kahkahası, koşturması, kedisi, misafiri, neşesi bitmeyen yuvam; bir korku filmi platosuna dönmüş. Şimdi ben biraz moralimi ve gücümü toplayayım; burayı yine yavaş yavaş temizler, paklar, odaları, dolapları eski haline getiririm.
Ben olmayınca, bahçeyi terk edip kendilerine başka kapı bulan çocuklarımın da bir kısmı geri gelir belki...
Cacık'ın gönlünü almak da; biraz tüylerine bakım uygulamaya ve birkaç kutu konserve mamaya bakar.
Bahçe de otundan, çöpünden bir günde temizlenir.
Ama işte, hem de en sevdiğim arkadaşlarım Batman ve Süt, ne yazık ki bir daha sabahları sineklik teline tırmanıp, teli oradan buradan delip beni delirtemeyecek.
Gitmiş evlatçıklarım.
Çok ama çok üzgünüm.
Meğer ben kendi kendimin, kendi evimin direğiymişim.
Bunu böyle can sıkıcı bir tecrübeyle öğrendim.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA