Türkiye'nin en iyi haber sitesi
AYŞE ÖZYILMAZEL

Yoksa sen de iflah olmaz bir turist misin?

Aaah ah! İçimize turist ruhu kaçmayagörsün sevgili okurlar...
Her defasında aynı nane yenmez ki... İnsan bir kere de kendine verdiği sözü tutar değil mi?
Efendim turist âlemi başkadır.
Bir kere turist gittiği şehirde her zaman, her şeyin en iyisini bulduğuna inanır. Halbuki bulamaz.
Şehirde ne varsa turiste kakalanır.
Bkz: Yemek kakalanır, şov kakalanır, mağaza kakalanır...
Ama turist yılmaz, araştırır da araştırır. 7/24 görev başındadır.
Şimdi biz geçen hafta Barselona'ya gittik. Dedim "Ayşe kızım bu sefer google kurbanı etme kendini." Tabii duramadım. Timeout'lar, New York Times'lar; seyahatle ilgili bilgi toplayacağım neresi varsa talan ettim.

ŞAŞIRMA MANYAĞI
Kağıtlar, notlar ve rezervasyonlar içindeyim.
Halbuki otur bir kafeye, izle etrafı, gez, gör üç beş müze, önüne çıkan bir restorana otur yemek ye; oooh kebap, değil mi?
Ne yoruyorsun kendini?
Derdin ne?
Amacın ne?
Ama yok!
Dedim ya turist ruhu bu; cin gibi, cin. İçine girdi mi, yönetiyor seni. Eğer okuduklarını gidip görmezsen için eziliyor, uykuların kaçıyor.
Hal böyleyken de turist milletinin bünyesinde hep bir geri kalma endişesi hasıl oluyor.
Eh! Dönünce ne anlatacaksın eşe, dosta?
Hadi bilin bakalım; turistin olmazsa olmazları nelerdir?
Tabii ki kamerası, haritası, umudu ve her şeye şaşırma kabiliyeti.
Barselona'da üçüncü gün kendimi pizzaya şaşırırken yakaladım ve tokatladım; o derece yani.
Şaşırma manyağıdır turist.
Manyaktır, rahatsızdır.

TURİSTİK DEĞİLMİŞ...
Üstelik devir başkayken... Çünkü günümüzde artık kimse bir şeyi merak etmiyor. Niye merak edeceğiz ki, ne arasak elimizin altında.
Üşenme; bilgisayarına gir, yaz nereyi istiyorsan, o saniyede evinde.
Üç boyutlu turlar atıyorsun, kamerayla sokakları gözetliyorsun, konserleri yaşıyorsun.
Artık sürpriz yok. Her şey olağan bizim için.
Ve fakat gel de içindeki turiste anlat. Barselona'da taş taş üstünde kalmamış, müzelerden plajlara gezmedik yer bırakmamışız.
Altıncı gün; şehir çoktan bitmiş.
Yürümekten ayaklarımız iki numara büyümüş.
Ama durur muyum, yine kaşındım tabii.
Yahu biz bir şey atladık ama ne?
Ve kafamda ampül yandı; Flamenko'ya gitmedik. Koş Ayşe oleee!
Hemen otelin resepsiyon görevlisini aradım.
Çok bilmiş görevli; "Sizi turistik olmayan harika bir yere yollayacağım, 45 dakikaya hazır olun" dedi.

AYAK ŞENLİKLERİ
Girdim banyoya, duşumu aldım.
Kırmızı rujumu sürdüm, şık şık giyindim, heves içindeyim.
Aaa! Adrese gittik ki korkunç bir yer. Eski tiyatro kılıklı bir mekan.
Havasız. Yaşamımı sürdürmek için ağzımdan nefes almak zorundayım, başka çarem yok.
İçerisi karanlık, pis ve resepsiyon görevlisinin "Turistik değil" buyurup garantilediği yerde 200 Japon turistle aynı havayı soluyoruz.
Allah'ım, çıldırmama saniyeler kaldı. Derken perde açıldı.
Amanın!
Kırmızı elbiseli, saçları topuz esmer kadının biri çığırıyor, neredeyse bağırmasından kulağım patlayacak.
Kaçmazsak kadın sahneden inmek suretiyle önce Japonlar'ı, sonra bizi dövecek.
Eminim!
Muazzez Abacı'dan beri sahnedeki kimseden böylesine korkmamıştım.
Bir de parlak takım elbiseli abileri de arkasına dizmemiş mi, sanırsınız Kumkapı'da İspanyol Dayak Şenlikleri'ne geldik.
Ali'ye bakıyorum, Ali bana bakıyor.
Kulağımın içi yanıyor, çınlıyor.
Resmen üstüne para vererek bir felaketin ortasına düşmüş durumdayız.
Hakim Bey pişmanım, hem de çok pişmanım. Ali'ye diyorum; "Hemen çıkalım."
Koşarak tiyatroyu terk ediyoruz ve ilk gördüğümüz banka oturuyoruz.
Üç kere oleee, oleee, oleee!
İşte ben tam orada, Barselona'daki o bankta bir daha turist olmamaya yemin ediyorum. Size de tavsiye ederim. Özgürce gidin, canınızın çektiğini o anda yapın, haritaları bırakın, sokaklarda kaybolun, saatlerce bir kafede oturup tanıştığınız şehrin tadını çıkarın...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA