Fransa'daki bu girişim, herkes kabul ediyor ki 1915 olaylarına ya da bu olayları aydınlatmaya yönelik bir girişim değildir. Bu girişimin, bu yasanın, Fransa Cumhurbaşkanı ve arkadaşlarının bu tavrının altında, masumiyetten çok uzak, son derece tehlikeli bir saik var. Ben, süreç içinde de defaatle ifade ettim. Soykırımın inkarını suç kabul eden bu yasa, esasen bir 'Türkiye ile kavga ediyorum' yasasıdır.''
Avrupa ülkelerine çağrı
Haziran ayında yapılacak seçimler öncesinde, Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy öncülüğünde, Meclis'in ve Senato'nun bazı üyelerinin kamuoyuna böyle bir mesaj vermenin ve bu yolla seçimlerde çıkar sağlamanın peşinde olduklarını vurgulayan Erdoğan, bir yandan Fransa'daki Ermeni kökenli seçmenlerin hissiyatının istismar edildiğini, diğer yandan Türkiye ve Türklerle kavga ediyorum algısı oluşturularak çok tehlikeli bir oyun oynandığını ifade etti.
Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Türkiye'nin dostluğu, dünyadaki herkes için önemli bir payedir. Ama bazı küçük insanlar için, küçük düşünen insanlar için, Türkiye'nin husumeti bile bir payedir. İşte Fransa'da kimilerince yapılan, bu payeyi elde etme çabasıdır. Bunun aksini hiç kimse iddia edemez. Hiç kimse, Fransa'daki bu yasanın, masum kaygılarla, iyi niyetle çıkarıldığını savunmaz, savunamaz. Herkes biliyor ki bu yasanın altında, bu yasayı çıkaran tavrın ve hissiyatın altında, reddi mümkün olmayan bir ırkçı yaklaşım, bir ırkçı zihniyet vardır. Dolayısıyla bu mesele, bir Fransa meselesi, bir Türkiye meselesi değildir; bu mesele, doğrudan doğruya bir Avrupa meselesi, Avrupa Birliği meselesidir.
Biz, Avrupa'nın kimi ülkelerinde son yarım yüzyılda yaşanan bazı acı hadiseleri sineye çektik. Ancak bugün şunu herkes bilsin ki Türkiye eski Türkiye değildir. Türkiye, Avrupa'da sinsice yükselen ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslamofobia karşısında susacak, tepkisiz kalacak, boynunu bükecek bir ülke değildir. Avrupalı dostlarımızı buradan samimiyetle uyarıyorum; Fransa'da ortaya çıkan tablo, Avrupa'daki sinsi tehlikenin ciddi bir tezahürüdür. Bu tehlikeyi görmek, bu tehlikeye karşı acilen tedbirler alıp uygulamak, Avrupa Birliği'nin en öncelikli gündemi olmalıdır. Yabancı düşmanlığı üzerinden seçim kazanmaya çalışanlar, sadece kendi ülkelerine, kendi halklarına değil, Avrupa ilkelerine, Avrupa'nın temellerine, Avrupa'nın ideallerine zarar verirler. Bu samimi tavsiyelerimizin Avrupa'da dikkate alınmasını özellikle arzuladığımızı da burada ifade etmek istiyorum.''
"PEKİ SEN NESİN ORADA? BOSTAN KORKULUĞU MUSUN?"
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili olarak, ''Dün çıkmış, katsayı meselesiyle ilgili olarak, Danıştaya CHP başvurmadı, arkadaşlarımızın münferit başvurusu diyor... Peki sen nesin orada? Bostan korkuluğu musun? Dersim'le ilgili parti içinde sıkıyönetim ilan ediyorsun, buna gücün yetiyor da, Danıştaya başvuru yapılmasını engellemeye gücün yetmiyor mu?'' dedi.
Erdoğan, partisinin genel merkezinde düzenlenen Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısında, Dersim olayları ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. 23 Kasım 2011 tarihinde yapılan AK Parti Genişletilmiş il Başkanları Toplantısında bu konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunduğunu hatırlatan Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''Tarihimizde yaşanmış acı bir hadiseyi, Dersim faciasını Türkiye'nin gündemine taşımıştık. Belgeleriyle, acı hatıralarıyla, üzeri örtülmüş bir faciayı, bir Cumhuriyet Halk Partisi eserini burada sizlerin ve aziz milletimizin dikkatlerine sunmuştuk. Dersim meselesi, bizim Genişletilmiş İl Başkanları Toplantımızın ardından Türkiye genelinde etraflıca tartışıldı, konuşuldu, üzerinde çeşitli yorumlar yapıldı.
Ben bugün burada Dersim konusunu yeniden açacak değilim. Nitekim, Başbakanlık Devlet Arşivleri'nin kapısı ardına kadar açık. Sayın Kılıçdaroğlu çok merak ediyor ya... Açılacak. Bizde kapalı bir şey yok. Merak etmeyin. Genelkurmay Başkanlığımız da Dersim hadisesine ilişkin arşivini açmak için hazırlıklarını yapıyor. Bundan sonrası, siyasetçilerden ziyade tarihçilerin, araştırmacıların, akademisyenlerin konusudur. Umuyoruz ki bu mesele tüm boyutlarıyla da aydınlatılacaktır. Ancak, Dersim tartışmaları yapılırken, asıl önemli noktanın, hatta tartışmanın esasının çok ciddi bir biçimde ıskalandığını da müşahede ettik. Başta CHP'liler olmak üzere, bazıları kalktılar, 'Başbakan bugüne neden gelmiyor; neden tarihi olayların üzerine gidiyor?' diye eleştiri yaptılar. Çünkü geçmiş bilinmezse bugün ve gelecek bilinemez. Bunu bunların bilmesi lazım. 'Başbakan CHP'nin geçmişiyle neden bu kadar uğraşıyor?' diyenler var. 'Dün dünde kalmıştır' diyerek, geçmişi hasıraltı etmek isteyenler var...
Şunu burada altını çizerek ifade etmek istiyorum; biz, Dersim faciasını gündeme taşırken, bir acının küllerini kaldırmayı değil, bir zihniyeti, bir anlayışı, bir yaklaşımı deşifre etmek istedik. Bunu hatırlatmak istiyorum. Biz, Dersim'den, hatta onun çok daha öncesinden başlayan, bugüne kadar da devam eden, bugün de varlığını sürdüren, jakoben, seçkinci, elitist bir zihniyete dikkatleri çektik. Bugün bu zihniyet var mı? Evet var. Bunları deşifre etmek istiyoruz, bunları tanıyalım diyoruz. Evet... Dersim, 1939'da üzeri kapatılmış bir faciadır. Ama o zihniyet, Dersim'de katliam gerçekleştiren zihniyet, bugüne kadar hiç değişmemiş, Dersim'den sonra da bu ülkeye çok büyük acılar, çok büyük facialar yaşatmaya devam etmiştir.''
İttihat ve Terakki zihniyeti
MHP'nin, Dersim konusunun açılmasından en az CHP kadar rahatsızlık duyduğunu ve bunun enteresan olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, MHP'nin, sadece Dersim konusunun açılmasından değil, Diyarbakır İçkale'de toprağın altından çıkan kemiklerden bile ciddi rahatsızlık duyduğunu dile getirdi. Bahsettiği zihniyetin bir yansımasının da bu olduğunu kaydeden Erdoğan, ''Yahu bunlar çıkmayacak mı ortaya? Hani sen haktan bahsediyorsun, hukuktan bahsediyorsun, adaletten bahsediyorsun... Niye bunlar ortaya çıkmasın? Tabii çıkacak. Bunlar, dün her şeyi hasıraltı ediyorlardı. Ellerine yetki geçtiğinde, meseleleri sümenaltı ediyorlardı. Şimdi de işte o zihniyet, kemiklerin çıkmasından rahatsız oluyor, hasıraltı ve sümenaltı yaptıkları yetmiyormuş gibi, şimdi de 'toprak altı' yapmanın mücadelesini veriyor'' dedi.
23 Kasım 2011 tarihinde yapılan AK Parti Genişletilmiş il Başkanları Toplantısında, Dersim faciasını anlatırken, bazı isimler zikrettiklerini hatırlatan Başbakan Erdoğan, o gün Dersim'de görev alan ve Dersim'de katliam emrini veren bazı siyasetçilerin torunlarının bugün de siyasette ve bürokraside görev almış durumda olduklarını söyledi.
Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Biz, torunlar, dedelerinin yaptıklarından mesul değildir diyerek, bu bürokratların, bu siyasetçilerin isimlerini anmadık. Ama o torunlar çıktılar, Dersim'deki zihniyetin aynen devam ettiğini göstermek amacıyla, dedelerine ve dedelerinin yaptıklarına sahip çıktılar.
Tabii şu hususun da altını kalın çizgilerle çizmek durumundayım... Bize, siyasi tarihimiz boyunca olduğu gibi, son 9 yılda da, bu Dersim tartışmalarının ardından da hiç hak etmediğimiz yakıştırmalar yaptılar. 'Cumhuriyetle hesaplaşmak' dediler. 'Atatürk düşmanlığı' dediler. 'Cumhuriyetin ilkelerine husumet' dediler... Hiç kimse kusura bakmasın, kimin cumhuriyete sahip çıktığı, kimin de cumhuriyeti tahrip ettiği, şu son 9 yılda tereddüte mahal bırakmayacak netlikte ortaya çıkmıştır. Artık kirli çamaşırlar ortaya çıkıyor. Kimin Atatürk'ün ideallerine sahip çıktığı, kimin de o ideallerin sadece istismarını yaptığı AK Parti iktidarlarıyla çok net biçimde ortaya çıkmıştır. Ne CHP ne de MHP, bizim millet sevgimizi, vatan sevgimizi, memleket sevdamızı ölçecek kalibrede değildir. Bunlar, 'izindeyiz Atam' deyip, sabah akşam izin yaptılar, yan gelip yattılar. Biz ise, Türkiye'yi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarmak için gece demeden, gündüz demeden, dağ dere tepe demeden, fırtına bora demeden gayretle, özveriyle, fedakarlıkla koşturduk, koşturuyoruz.
Şimdi bir kere şunu açık açık ortaya koymakta fayda var... İttihat ve Terakki zihniyeti, Gazi Mustafa Kemal'in de şiddetle karşı çıktığı ve bizzat mücadele ettiği bir zihniyettir. Bu zihniyet, Osmanlı Devletinin çok hızlı ve acı bir şekilde dağılmasını sağlamış, ardından da cumhuriyete sirayet etmek, cumhuriyeti çürütmek için yoğun mücadele vermiştir. Gazi Mustafa Kemal'in müsamaha göstermediği İttihat ve Terakki zihniyeti, ne yazık ki vefatının ardından yeniden hayat bulmuş, yeniden iktidar fırsatı bulmuş ve Türkiye'ye ağır faturalar ödetmeye devam etmiştir. İşte Dersim, bu ağır faturalardan biridir. 27 Mayıs darbesi bu ağır faturanın neticesidir. 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, bu zihniyetin eseridir. Kürt meselesinden tutunuz, faili meçhullere; edilgen dış politikadan tutunuz, kötü ekonomiye; derin yapılardan, çetelerden, mafyatik örgütlenmelerden tutunuz, bürokratik oligarşiye kadar bu ülkenin birçok meselesinin altında, işte bu köhne, bu çarpık zihniyet yatmaktadır.''
''KIYAMETE KADAR BU SUYUN KIYILARINI BEKLERİZ''
Bazılarının, Türkiye'nin meselelerinin çözümü konusunda haklı olarak son derece sabırsız olduklarını kaydeden Başbakan Erdoğan, bu kişilerin, ''karanlık her olay anında aydınlansın, her reform anında yapılsın, Türkiye bir gecede değişsin'' istediklerini ifade etti.
Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Beyler... Biz burada, 150 yıllık köhne bir zihniyetle mücadele ediyoruz. İliklerimize kadar işlemiş, devletin bütün kılcal damarlarına kadar ilişmiş bir zihniyetle mücadele ediyoruz. Biz, İttihat ve Terakki zihniyetindeki CHP'ye, İttihat ve Terakki'nin izindeki MHP'ye, Doğu ve Güneydoğu'nun CHP'si olmaya özenen bir BDP'ye rağmen bu mücadeleyi yürütüyoruz. Karşımızda, 'toprak altını karıştırma, kemiklerin üzerini ört' diyen bir zihniyet var. Karşımızda, 'Kürt meselesini, terör meselesini çözme' diyen bir zihniyet var. Çünkü oradan nemalanıyorlar. Karşımızda, Dersimli olduğu halde Dersim meselesini ağzına alamayan bir zihniyet var.
Burada, Arif Nihat Asya'nın şu muhteşem ifadelerini sizlerle paylaşmak istiyorum... Diyor ki Arif Nihat Asya; 'içimizden biri köprü olmaya razı olmazsa, kıyamete kadar bu suyun kıyılarını bekleriz'... Evet, eğer tarihle bugün arasındaki o köprüyü kuramazsak, bugünden yarına geçemeyiz. Eğer tarihteki acı hadiselerle yüzleşemezsek, geleceği şekillendiremeyiz. Biz, bu köprüyü kurmanın, bir köprü olmanın mücadelesi içindeyiz.
Bizim, 23 Kasım'daki Dersim açıklamalarımızın ardından, CHP Genel Başkanı, önce bize teşekkür eden CHP Diyarbakır İl Yönetimini görevden aldı, ardından partisinde sıkıyönetim ilan etti. Partisi içinde Dersim ile ilgili farklı açıklamalar yapılınca, hatta Dersimli milletvekilleri bile birbirine düşünce, bu konuda açıklama yapmayı yasakladı. Şimdi dün çıkmış, katsayı meselesiyle ilgili olarak, Danıştaya CHP başvurmadı, arkadaşlarımızın münferit başvurusu diyor... Peki sen nesin orada? Bostan korkuluğu musun? Dersim'le ilgili parti içinde sıkıyönetim ilan ediyorsun, buna gücün yetiyor da, Danıştaya başvuru yapılmasını engellemeye gücün yetmiyor mu? 'Dersim'de analar tabii ki ağlayacaktı' diyen genel başkan yardımcısına o dönem sahip çıktın. Peki Danıştaya, İmam Hatiplerin önünü kesmek için başvuruda bulunan arkadaşlarına neden sahip çıkmıyorsun? Neden mertçe, yiğitçe arkalarında durmuyorsun? Çünkü duramazsın. Arkalarında da duramazsın, engel de olamazsın. Seni oraya genel başkan olarak çıkartan zihniyet, 1939'da Dersim faciasının mimarı olan zihniyettir. Sen o zihniyetle, seni oraya taşıyan zihniyetle çatışmaya giremezsin, buna gücün yetmez.
Çıkıp benim dünkü konuşmamdan kalkıp Türkiye'yi dindarlar, dinsizler diye ayırdığımı söylüyor. Önce şu kulakların duymaya alışsın... Benim ifademde dindarlar, dinsizler diye bir ifade yok. Dindar bir gençlik yetiştirme var. Bunu yine söylüyorum, bunun arkasındayım. Sayın Kılıçdaroğlu, sen bizden, muhafazakar demokrat parti kimliği sahibi AK Parti'den ateist bir nesil yetiştirmemizi mi bekliyorsun? O belki senin işin olabilir, senin amacın olabilir. Ama bizim böyle bir amacımız yok. Biz muhafazakar ve demokrat, milletinin, vatanının değerlerine, ilkelerine, tarihten gelen ilkelerine sahip çıkan bir nesil yetiştireceğiz. Bunun için çalışıyoruz.''
''YARGI, SİZİN MİLİTANLARINIZDAN, SİZİN MİLİTAN ZİHNİYETİNİZDEN ARINIYOR''
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Hiç kusura bakmayın Sayın Kılıçdaroğlu. Yargının, Hükümetin emrine filan girdiği yok; tam tersine yargı, sizin militanlarınızdan, sizin militan tavrınızdan, sizin militan zihniyetinizden arınıyor, temizleniyor'' dedi.
Başbakan Erdoğan, parti genel merkezinde düzenlenen AK Parti Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda konuştu. ''Bugün üzerinde özellikle durmak istediğim konu, işte bu zihniyetin eseri olan ve bu ülkeye çok büyük facialar yaşatan hukuk sistemi konusudur'' diyen Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, son aylarda yoğun bir şekilde yargıya, yargı mensuplarına, yargı çalışanlarına yönelik çok ağır iddialarda, hakarete varan ağır ithamlarda bulunduğunu söyledi.
''BUNLAR SİRK CAMBAZI''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şöyle konuştu:
''Silivri'deki mahkemeye 'tiyatro' diyen, hakim ve savcılara ağır hakaretler sarf eden CHP Genel Başkanı, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na, Yargıtay'a, Danıştay'a ateş püskürüyor. Daha birkaç yıl öncesine kadar, CHP, yargı kararlarının ardından, 'şeriatın kestiği parmak acımaz' diyordu ve bize parmak sallıyordu. Hatta AK Parti'nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi'nde gündem oluşunca 'Ankara'da yargıçlar varmış' diyordu. Bugün her yargı kararına, her yargı tasarrufuna karşı çıkıyorlar. Neden? Nedeni çok açık. Zira bu ülkede, 12 Eylül 2010'da, millet idareye, millet yargıya el koymuştur. Fark budur. Eğer 15 gün gece gündüz Parlamentoda çalıştıysak, benim milletim de yüzde 58'le 'evet' dediyse burada bir gerçek var ama bunlar egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu da hazmedemiyorlar. Hani Atatürkçüydünüz. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ifadesi Gazi Mustafa Kemal'in değil mi? Atatürk'ün değil mi? Niye saygı duymuyorsunuz? Gece başka gündüz başka. Bunlar sirk cambazı, sirk
cambazı.
12 Eylül 2010'da biz bir tarafta CHP, MHP, BDP bir tarafta. Öyle çıkmadık mı meydanlara, ne oldu. Yüzde 58, bu maddeye 'evet' dedi. Bunlar da 'hayır' için koşturdu. Netice ortada. 12 Eylül 2010'da, hiç abartmadan söylüyorum, 150 yıllık çürümüş, köhnemiş bir zihniyet, tarihi nitelikte bir kırılma yaşamıştır. Yargı, birilerinin kontrolünden, birilerinin idaresinden çıkmış, birilerinin arka bahçesi olmaktan kurtulmuş, milletin yargısı olma yolunda çok önemli bir aşamaya geçmiştir.''
CHP'nin ''tarihe takılıp kaldığını'' ifade eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bize, 'tarihi bu işlere karıştırma' diyorlar. Bize, 'toprağın altından cesetleri çıkarma' diyorlar. Tarihe takılıp kalan biz değiliz, tarihe takılıp kalan, 1940'ların tek parti zihniyetinden bugüne gelemeyen sizsiniz, siz. Tarihe takılıp kalan 1940'ların tek parti zihniyetinden bugüne gelemeyen sizsiniz siz ey CHP yönetimi. Siz halen 1940 öncesinin zihniyetindesiniz'' dedi.
Erdoğan, ''İstiklal mahkemelerinin zihniyetini taşıyanlar, İstiklal Mahkemesi'nin vicdansız hakimlerini kahraman ilan edenler, bugün çıkıp da bağımlı yargıdan bahsedemezler. Siz o'sunuz. Yassıada'nın yargılamalarıyla yüzleşemeyenler, bugün kalkıp da yargıyı eleştiremezler. İzmir Suikasti davalarının, Menemen Hadisesi davalarının peşine düşmeyenler, işte bugün Danıştay Davasını, Ergenekon Davasını anlayamazlar. Danıştay olayı patlak verdiği zaman yandaş basınlarıyla beraber bize saldırdılar. Bu ülkenin muhafazakar insanlarına, dindar insanlarına saldırdılar, 'irtica var' dediler, 'irtica bu işi yaptı' dediler. Arkadan ne çıktı; nelerin çıktığı ortada. İttihat Terakki'nin devamı olan zihniyet çıktı. Kendi gazetelerini gidip bombalayanları, kalktılar bize fatura etmek istediler. Kim çıktı arkasından yine o zihniyetin devam çıktı. 27 Mayıs'ı unutanlar, 28 Şubat'ı unutanlar, bu ülkede parti kapatmanın ne anlama geldiğini idrak edemezler. Hiç kusura bakmayın Sayın Kılıçdaroğlu… Yargının, Hükümetin emrine filan girdiği yok; tam tersine yargı, sizin militanlarınızdan, sizin militan tavrınızdan, sizin militan zihniyetinizden arınıyor, temizleniyor'' diye konuştu.
''MİLİTAN YARGI DÖNEMİ SONA ERMİŞTİR''
''1994 yılında dönemin Adalet Bakanı Mehmet Moğultay'ın ''Yargıya kendi yandaşlarımı değil de, MHP'lileri mi alacaktım'' sözünü hatırlamıyorsanız, bari yanıbaşınızdaki hanımefendinin YARSAV militanlarını yargıya yerleştirmek için nasıl gayret gösterdiğini hatırlayın'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
''Şu anda CHP'nin Grup Başkanvekili olan hanımefendi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu konusunda aynen şu ifadeleri kullanıyor: YARSAV'ın militanı olacak adam lazım bize. Sayın Kılıçdaroğlu, geç bu işleri, geç. Artık mercek altındasın. Adım adım aldığın nefes bile bu ülkede benim milletim tarafından takip ediliyor ve sizin hukuk anlayışınızı bizler geçmişten bu güne çok iyi biliyoruz. CHP'li eski bir Adalet Bakanının, yargıda nasıl kadrolaştığı, yargıda nasıl işler hallettiği bütün boyutlarıyla ortaya çıktı; Sayın Kılıçdaroğlu'yla da gayet güzel ortak yanları var zaten.
Sayın Kılıçdaroğlu, bunları görmezden duymazdan geliyor. Yargı, on yıllardır dokunulmaz olanlara dokunduğu için, anamuhalefet partisi rahatsız oluyor. 12 Eylül 2010'da millet işte bu çarkı kırmıştır. 12 Eylül 2010'da, militan yargı dönemi sona ermiştir. Yüksek yargıyı baskı altında tutup, tüm hükümetlerin elini kolunu bağlayan bir anlayış, 12 Eylül 2010'da, millet tarafından tedavülden kaldırılmıştır. Bugün, yasama, yürütme ve yargı, bağımsız şekilde, gerçek bir demokraside olması gerektiği şekilde görevlerini yerine getirmektedir. HSYK başta olmak üzere, yüksek yargı, militan bir anlayışla, ideolojik bir anlayışla değil; artık katılımcı, demokratik bir anlayışla, seçimle şekilleniyor.''
''SENARYO HİÇ DEĞİŞMEMİŞTİR''
Konuşmasında Danıştay saldırı sonrasında yaşananları da dile getiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şöyle devam etti:
''Danıştay saldırısının yargılaması yapıldı, fatura hükümetimize kesildi, dosya kapatıldı. Daha sonra Yargıtay kararı bozdu, ne oldu, davayı Ergenekon davasıyla birleştirdi, ardından da ortaya birçok kirli ilişki döküldü ve dökülüyor. Eğer bu ülkenin yakın tarihine dönüp bakmazsanız, bu olaylara şaşırıp kalırsınız ama yakın tarihi bilirseniz, bu olayların ne anlama geldiğini, neye tekabül ettiğini, neyin amaçlandığını da görürsünüz. Bizzat Gazi Mustafa Kemal'in kurdurttuğu Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın başına gelenlere bakın. 27 Mayıs öncesindeki provokasyonlara bakın. 12 Eylül öncesinde, 28 Şubat öncesinde yaşananlara bakın. Encümen-i Daniş'e bakın. Neler dönüyor neler. Kahramanmaraş olaylarının Çorum olaylarından, 1 Mayıs hadisesinin Sivas olaylarından, Menemen hadisesinin Danıştay saldırısından farkı, sadece zaman ve mekan farkıdır. Yoksa senaryo aynıdır. Ne yazık ki artlarından gelen hep aynı olmuştur.
Senaryo, hiç değişmemiştir. Aktörler değişmiş, ama aktörlerin zihniyeti hiç değişmemiştir. İşte biz, bu kısır döngüyü kırmanın, Türkiye'yi bu kısır döngüden çıkarmanın gayreti, mücadelesi içindeyiz. AK Parti'nin özelliği bu. Allah'ın izniyle bunu da başardık, başarıyoruz. Biz, yarınlara, gelecek nesillere, karanlık hadiseler, acı hadiseler, üzeri örtülmüş, ertelenmiş, sümenaltı, hasıraltı, toprakaltı yapılmış meseleler değil, inşallah aydınlık bir Türkiye emanet edeceğiz.