BP Deepwater Horizon kazasının ardından Deniz Bilimci Samantha Joye dikkatini petrol sızıntılarına çevirdi. Meksika Körfezi'nde 2010'un Nisan ayında yaşanan petrol sızıntısından sonra araştırma ekibiyle birlikte bölgeye gitti. Georgia Üniversitesi'nden 45 yaşındaki Joye şimdi petrol sızıntılarının uzun dönemde etkilerinin ne olacağını araştıran bir ekibin başında bulunuyor. Sohbetimizin bir bölümünü aşağıda bulabilirsiniz:
S. Petrol sızıntısı olduğunu ilk nasıl öğrendiniz?
C. Evdeydim. Sırt ağrısından yatıyordum. Ekip arkadaşlarımdan bazıları patlamanın yakınındaydı. Derin deniz ortamını inceleyen Meksika Körfezi Su Araştırma Konsorsiyumu'nun bir üyesiyim. Patlamadan sonraki sabah yaklaşık 10 mil uzaklıkta duman gördüler. Hemen ardından Sahil Güvenlik görevlileri kendilerinden bölgeyi terk etmelerini istedi. Arkadaşlarım, tanık oldukları her şeyi e-posta ile uzmanlara attı.
S. Bu e-postaları okurken ne hissettiniz?
C. Midem kasıldı. O sondaj cihazı fazlasıyla gazlı bir denizaltı petrol havzasına iniyordu. Gaz patlama riskini artırıyor. Ancak Sahil Güvenlik her şeyin yolunda olduğunu söyledi. En başta herhangi bir sızıntı olmadığını iddia ettiler. Derken günde bin varillik bir sızıntı var deldiler. Kısa süre sonra da rakam 5 bin olarak düzeltildi.
S. Siz ne keşfettiniz?
C. Sızıntıdan kaynaklanan ve yüzde 90 metan gazı içeren deniz bulutunu Southern Mississippi Üniversitesi'nden Vernon Asper ve Mississippi Üniversitesi'nden Arne Diercks keşfetti. Deniz bulutu, 3 ila 5 kilometre genişliğinde ve 10 ila 20 kilometre uzunluğundaydı.
S. Bu ne kadar önemliydi?
C. Resmi hikâye şuydu: Kuyudan sızan petrol yüzeye çıkıp ya buharlaşıyor ya da suda dağılıyordu. Petrol bulutu, sızıntının önemli bir bölümünün fark edilmemiş olduğu anlamına geliyordu.
S. Resmi yetkililer keşfi nasıl karşıladı?
C. Önce bize inanmadılar. "Çatlak" olarak nitelendirdiler. Bulutların varlığı uzun süre reddedildi.
S. Bulutların yanı sıra ekibiniz başka ne bulgular ortaya çıkardı?
C. Deniz yatağında örneklediğimiz bölgelerde durum korkunçtu. Yağlı tabakanın her şeyin üzerini örttüğünü fark ettik. Denizde bu petrolü yiyen bakteriler var. Bu bakterilerin atıkları ağırlaşıp deniz yatağına düşer. Büyük ihtimalle aylarca yağmur gibi yüzeye düştü çünkü tüm yüzeyi kaplamışlardı. Tipik olarak deniz yatağı omurgasız yaratıkların (her türlü kabuklu filtre besleyici küçük hayvanlar) yuvasıdır. Bu hayvanların kabukları ordaydı ancak hayvanlar ölmüştü. Petrollü atıkların üzerilerine büyük bir şiddetle yağdığı için nefes alamadıklarını düşünüyorum.
S. Deniz yatağını nasıl karakterize edersiniz?
C. Tam bir mezarlık.
S. Körfez kıyılarına büyük miktarlarda yavru domuz balığı vurmuş. Bunun sızıntıyla ilgili olduğunu düşünüyor musunuz?
C. Ben bir deniz biyologu değilim. Ancak patlama ve bu ölümlerin zamanlamaları düşünüldüğünde aralarında bir bağlantı olduğuna dair kuşkular mantıklı görünüyor.
S. Japonya'da son yaşananlar hakkında yazılanları okuduğunuzda neler hissediyorsunuz?
C. Depremleri kimse engelleyemez. Ancak nükleer santrallerin tektonik açıdan aktif bir bölgenin yakınındaki bir adaya inşa edilmesi zaten çok tehlikeli bir şey. Aynı şekilde derin deniz sondajının gazlı bir rezervde yapılması da tehlikeli. Bu felaketlerin hepsi yeşil enerjiye doğru mesafe almamız gerektiğini gösteren bir çığlık gibi.