22 MAYIS SALI
GÖZLEME, BAZLAMA, TUZLAMA
Yarışmalardaki klasik mazeretlerden: Hatırlayamadım. Çıkartamadım. Çok iyi biliyorum ama... Heyecandan... Bu koltukta olmak, evde seyretmeye benzemiyor. Dilimin ucunda... vb. vs. Bu defa Kelime Oyunu'ndayız. İri parçalı işkembe çorbasına ne denir? Yemek yapmayı sevdiğini, sakatatla arasının iyi olduğunu söyleyen yarışmacı harf alıyor, bir daha harf alıyor, bir daha harf alıyor. Yedi harfin Z'si, L'si ve M'si çıkıyor. Bunun üstüne yarışmacı ne diyor? Gözleme! Olmadı. Sonra ne diyor? Bazlama! Ve nihayet: Tuzlama! Heyecan işte!
23 MAYIS ÇARŞAMBA
LOUVRE MÜZESİ'NDEN KASAP DÜKKANINA
Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı: Burhan Doğançay Retrospektifi, İstanbul Modern'de açıldı. Doğançay, yaşayan en pahalı Türk ressamı unvanının da sahibi. Mavi Senfoni'nin ne kadara satılmış olduğunu sokağa çıkıp sorsanız, doğru cevaplar, simitin kaç para olduğuna alacaklarınızla yarışır. O derece nakşolmuştu milletin zihnine. Sanat alışverişi pahalı bir iş. Riskli de. Geçen yıl bu vakitler çok hoş bir kitap çıkmıştı: Sanat Mezat / 12 Milyon Dolarlık Köpekbalığı / Çağdaş Sanatın ve Müzayede Evlerinin Tuhaf Ekonomisi (Don Thompson, İletişim), bazı sanat eserlerinin karşılığı olarak telaffuz edilen rakamlara "Tövbe tövbe," diyenlere, bu piyasanın nasıl işlediğini anlatıyordu. Ne alicengiz oyunları, of of of. Ucundan sanat alışverişine girmek isteyen, ama henüz risk alacak hali de olmayanlar, Artapot'a göz atabilir. Artapot, Paris merkezli bir sanat kolektifi. Popüler kültürden ilham alıyor, muzip yorumları var. Kah bir albüm kapağından, kah bir klasik eserden hareket ediyor. Ortaya, poster edalı, ama esasında işinin ehli -sanatkar demesek de- zanaatkarlar tarafından yapılmış, makul pahada resimler çıkıyor. Buyrun bakın, L'Odalisque de Boucher. Francois Boucher'in, Louvre Müzesi'ndeki meşhur resmi L'Odalisque'in, bazılarını sinir edecek bir benzeri bu. Ressamın soyadı olan 'Boucher' Fransızca'da kasap demek. O zaman et kesim kılavuzuna bir de buradan bakın!
24 MAYIS PERŞEMBE
HOUSE'A MUHABBETLE: İYİ ÇEVİRİ DİYE BUNA DENİR BABALIK!
Umumi televizyon tarihinin de şahsi televizyon tarihimin de en benzersiz dizilerinden House bitiyor. Dünya döndükçe hafızalarda baki kalacak bir karakter olan Dr. House'u, sahiden de oymuş inandırıcılığında canlandıran muhteşem Hugh Laurie, giderayak The New York Times'a verdiği röportajda, dizinin dünya genelinde bunca popüler olmasına hayretler ettiğini anlatırken, bu kadar fazla metaforlu diyalogların, birden fazla anlama gelen lafların, mesela Türkçeye nasıl çevrildiğini anlamadığını söyledi. Çok haklı. House'u herhangi bir doktor dizisinden apayrı, bambaşka bir noktaya taşıyan, onu bu kadar hararetle takip ve takdir edilir yapan; psikolojiye, sosyolojiye, felsefeye teğet geçen, zekice yazılmış diyalogları. Ve hakikaten de dünyanın en zor işi onca kelime oyununu, metaforu, deyimi, benzetmeyi, espriyi, yazıldığı dilin dışına çevirmek. Olmaz gibi geliyor insana... Ama son bölümde, nasıl hem de mis gibi olduğunun süper bir kanıtı vardı: Wilson'ın raydan çıkma gezisinde, Dr. House'la ikisi yol üstünde bir pub'a girdiler. Wilson, 2.5 kiloluk biftekten söyledi. Eğer bir saat içinde yiyip bitirebilirse, 79 dolarlık biftek bedavaya geliyordu ve de adını duvara yazdırıp ölümsüzleşiyordu. Bu 2.5 kiloluk bifteğe ne ad verilmişti peki pub'da? 'The Big One'. Peki Türkçeye ne diye çevrilmişti dersiniz? 'Babalık'! Bire bir olmayan iyi çeviri diye, işte tam da buna denir. 'Babalık', his olarak 'The Big One'dan çok daha kişilikli, çok daha kışkırtıcı değil mi? İyi ki Hugh Laurie mevzuyu açtı da, biz de bunca sene sonra House'u Türkçeye kimin çevirdiğini öğrenmiş olduk. Burçak Taylan, "Bizde böyle bir dizi olsa, ben de düşünürüm acaba nasıl veriyorlar dizinin duygusunu, manasını diye," diyor, "Her dilin karşılığı bir başka dilde var. Özel bir yöreye ait bir konudan bahsedilmediği sürece her türlü teşbihin, benzetmenin bir karşılığını bulmak mümkün." Burçak Taylan: House'a lezzet katan çevirmen olarak, onun da hafızada yeri baki kalacak.
25 MAYIS CUMA
ZEYTİNYAĞLI, SAKIZLI EGE SİFTAHI
Zeytinyağı. Zeytinyağlı. Ot. Kabak çiçeği dolması. Isırgan. Sakızlı kurabiye. Deniz börülcesi. Deniz mahsulleri. Şarap. Köy kahvesi. Balık. Salata. Rakı. Akkız. Çöp şiş. Yol lokantası. Kenger. Beğendik Abi. Gözleme. Sakızlı dondurma. Hindiba. Midye. Köy kahvaltısı. Barbun. Gaymacık. Denizci pilavı. Füme yılan balığı. Köşe Kahve. Hardalotu. Asma yaprağı. Lavantalı limonata. İmren... Evet, Ege yolları. Siftahı yapalım bakalım. Haftaya, kaldığımız yerden.