Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Siyasal endişenin kimliği: Beyaz Türkler

Beyaz Türkler tartışması farklı yaklaşım ve eksenlerde artarak sürüyor. Yine de yediği, içtiği, gezip gördüğü ile yaşayan, onları entelektüel merak nesnesi olarak sunmayıp hayatının ekseni yapan bu insanların siyaseti tayin edeceğini söylemek şaşırtıcı

Beyaz Türkler konusundaki tartışma harlayıp alevleniyor. Ben tartışmaya dolaylı olarak katıldım. Meseleyi bugünkü kıvamına gelecek şekilde ortaya ilk atan Ergun Babahan oldu. New York'ta o, ben ve Fehmi Koru dolaşırken konunun aramızda tartışıldığını yazdı. Nitekim daha sonra Fehmi Koru meseleyi ele aldı ve izleyebildiğim kadarıyla şimdiye dek oluşan iki tartışma aksından birini savunan yazılar yazdı. Koru, meseleyi biraz daha sınıfsal bir temele oturtuyor ve şimdi kendilerine Beyaz Türk denen kişilerin bugün sahip oldukları ve cakasını sattıkları sınıfsal konum ve siyasal görüşle ilgisi olmayan bir geçmişten, aile yapısından, sınıfsal çevreden geldiklerini öne sürüyor. Dolayısıyla ortadaki bir yabancılaşmaya dikkat çekiyor. İkinci tartışma eksenini İlber Ortaylı hazırladı. Her zaman 'elitist' olmuş İlber Hoca eline geçen fırsatı sonuna kadar, tepe tepe kullanarak, "Eğer," dedi, "bu Beyaz Türk denilen yaratık kendisine bir seçkincilik havası vermek istiyorsa, evvela gerçek anlamda seçkin olmak zorundadır." Oysa bizim seçkinler, Ortaylı'ya göre, böyle bir nitelik taşımıyor. O arada Prof. Şükrü Hanioğlu da SABAH'ta bir yazı yayınlayarak Beyaz Türk tartışmalarının akla getirdiği alafrangalık kavramının tarihsel arka planını her zamanki dikkati ve hassasiyetiyle irdeledi. Tartışmanın dallanıp budaklanmasına yol açan asıl yazıların sahibi Ertuğrul Özkök ise kendisine göre bir Beyaz Türk tanımı verdi. Beni daha fazla o tanım ilgilendiriyor. Çünkü Özkök'ün tanımı karmaşık veya sentetik diyebileceğim ama asıl 'eklektik' demem gereken bir tipi anlatıyor. Bu tip esas itibariyle Cumhuriyet'in ve daha da önemlisi Kemalizmin yetiştirmeye çalıştığı bir tiptir. 5 Ekim 2010 tarihli Hürriyet'te yayınladığı yazıda 'yeni anayasada 'Beyaz Türk aidiyetini' belirleyen görünmez maddeler'i yazdı. Sadece o yazının ele alınıp uzun boylu incelenmesi gerekir. Çünkü az önce söylediğim karaketer özelliklerini neredeyse harfiyen tarif ediyor. Yalnız bir farkla.

ÖZKÖK'ÜN BEYAZ TÜRKLERİ...
Bir sosyolog olmasına rağmen Özkök sosyolojik bir çözümleme yapmıyor. Siyasal bir portre çiziyor. Zaten daha sonra yazdığı bir başka yazıda da (16 Ekim 2010) Beyaz Türkleri kıyı şeridine yerleştirdi, bu hattın Türkiye'ye çoğulcu siyaseti getirdiğini ve Menderes, Demirel ile Özal'ın 'orta sınıf coğrafyası' olduğunu belirtti. Ama asıl vurgu türban üstünden gelişen bir tartışmaya dönük/tü. Beyaz Türk'ün 'biat kültüründen gelmediğini' savunuyor ve özllikle de türbanla onun ilişkisini kuruyor. Şimdi yumuşadıklarını, onu bir dinsel simge olmaktan çıkarıp Beyaz Türklerin 'kişisel özgürlük' sorunu olarak göremeye başladıklarını söylüyor. Bu iki yazının dediğim gibi, dolaylı sosyolojik çözümlemeleri var. Ne Koru'nun ne de Ortaylı'nın yaklaşımına sahip. Peki, nedir bu tartışmanın özü? Belirttim: Bu tartışma esas itibariyle Ak Parti'ye karşı olan, ona oy vermeyen kitlenin kim olduğunu, ne olduğunu anlama çabasıdır. Özkök'ün tahliline dönecek olursak, bu kitle, onun söyleyişiyle, CHP'ye ve MHP'ye oy vermektedir. Ak Parti'ye oy atanlar bulunabilir bu kitlenin içinde ama 'kendi cemaatinin içinde konuştuğu zaman şikâyet eder'. Yani takiye yapan bir takım insanlardan söz açıyor Özkök. Belki kendisinden kaçanlardan, eyleminden utananlardan. Bu da bir başka çelişkiye işaret ediyor: madem ki, "Beyaz Türklerde 'biat' yok," diyor Özkök madem ki değindiğim iki yazısında da şiddetle, 'babaya sorgusuz sualsiz itaat'a bu çevrenin karşı çıktığını belirtiyor, dolayısıyla bireylikten söz ediyor. O takdirde bu 'kültür'le takiye arasındaki bağı kurmak hayli zor. Kaldı ki, Özkök, başka bir itirafta daha bulunuyor ve "BT'ler 'hayatları boyunca ordusunu 'Kutsal Cumhuriyet'in sarsılmaz bekçisi' (imla aynen Özkök'ündür) olarak görmüştür," diyor. Yani ordunun tüm girişimlerinin bu çevre tarafından onaylandığını dolaylı da olsa kabul ediyor. Şu cümle o nedenle daha da manidar: "Ama zaman o konuda da Beyaz Türkleri değiştirmeye başlamıştır. Artık güveneceği tek şeyin, sandığa atılan oy olduğunu fark etmeye başlamıştır." (Ben koyu dizdim.) Neresinden tutacaksınız bu cümleyi? Daha önce bu kesimin oya inanmadığını, güvenmediğini mi işaret edeceksiniz, oyun önemini henüz fark etmediğini, 'fark etmeye başladığını' mı dile getireceksiniz? Öyle görünüyor ve anlaşılıyor ki, BT bir siyasal prototiptir. Özkök de vurguluyor zaten, bu kişi öncelikle Atatürkçüdür, klasik, özellikle klasik CHP doktrinine bağlıdır ve gerçekten de eski DP, AP geleneğine işaret etmektedir. Ama çok önemli bir farkla. Daha önce de yazdım, birkaç kez. DP, CHP geleneğinden gelmiş bir partiydi. Ezanın Türkçe okunmasını sağlamaktan ve halkın kutsal değerlerine saygı göstermekten öteye giden bir farkı yoktu CHP'den. Devrim yıllarının şiddetinden arınmış, daha ılımlı bir devrimcilikti yaptığı ve devrimcilik onlar için de Batılılaşma demekti. Tabanı ne ve kim olursa olsun üst kadroları kentli burjuvalardı. Teker teker saymaya gerek yok. Sadece fotoğraflara yansıyan 'şıklıklarına' bakmak yeterliydi o insanların. (Asıl özlem de o 'şıklığa'dır.) Arkadan gelen AP ve Demirel de aynı çizgiye yerleşmişti ama daha 'halk tipi' insanlardı. Cumhuriyetin en iyi okullarında okumuş, Batı'yı görmüş, oralarda eğitim almış insanlar olmalarına rağmen köylülükten gelmişlerdi, devletle köylüyü barıştırmak istiyorlardı ama geleneksel Cumhuriyet ve Kemalizm değerlerine sıkı sıkıya bağlıydılar. Şimdi Özkök'ün tarif ettiği o 'orta yol' arayışı içindeydiler.

BU TARTIŞMA YAKINDA RAFA KALKACAK
Bu kesim, o gelenekten türemiş, bu üst ve yönetici kadrolar ideolojisi itibariyle bugün CHP ile tam bir özdeşlik içindedir. Ama ilginç olan nedir bilir misiniz? O partilerin tabanı, yani devletle barıştırılmak istenen köylülük ya da onun bugünkü toplumsal, sınıfsal yapı içindeki temsilcileri ise Ak Parti'ye kaymıştır. İşte bilhassa bu çelişkidir ki, kafaları karıştırıyor ve BT diye bir yeni tipin tanımlanmasına yol açıyor. Şimdi gelelim BT tartışmasının bam teline. BT tanımı itibar kazandıran bir kavram mıdır, kaybettiren midir? Hemen belirteyim ki, çok kısa bir süre içinde bu tartışma da, bu kavram da rafa kalkacaktır. Çünkü Türkiye'de kimse kendisini BT olarak tanımlamak istemez. Bu bizim toplumsal kültürümüze aykırıdır. Cemaat benzeri bir toplumdan geldiğimiz ve birey temelinde yeterince ayrışmadığımız için her şeyimizin gizli kalmasını ve daima olduğumuzdan farklı görünmeyi isteyen insanlarız biz. Bu şartlar altında kimse kalkıp da "Ben seçkinim," veya "BT'yim," demez. Bu sadece ve sadece belli bir siyasal kitleyi tanımlamak, meşrulaştırmak için kullanılan bir kavramdır, siyasaldır ve hızla eskimektedir. Bu kavramı bugün kendi yanlışını temizlemek için, kendisine yandaş kazanma çabasında olanlar kullanmaktadır. (Özkök eşinin Urla'da bir ev aldığını, oraya çekildiğini ve bir 'zihniyet mültecisi' olduğunu belirtiyor. İlticanın nedenleri 'endişe' ve 'öfke'). Tanımın özünde dar Kemalist-Cumhuriyetçi kadro vardır. Ama o kadronun, eğer denebilirse, asli unsurları, her iki kavramın tarihi boyunca, kendilerini toplumdan ayrıştırmak değil, onunla özdeşleştirmek, hiç değilse öyle göstermek için çaba harcamıştır. Tepeden inmecilik; diktacılık yapmışlardır, öğreticilik, üstünlük taslamışlardır ama gene de dönüp dolaşıp ne kadar 'halkçı' olduklarını anlatmaya çalışmışlardır. Halkla içli dışlı olmuşlardır; en azından kibir taslamamaya çok dikkat etmişlerdir. Demirel bu yaklaşımın müstesna bir örneğidir. Bu bakımdan kalkıp, "Biz onlardan farklıyız," demek, başlı başına bir kendini beğenmişliktir ve kimse buna yeltenmez. Hatta şunu unutmayalım: Bu kesim eğer tartışma Müslümanlıksa, kendisinin de, Müslüman olduğunu anlatma çabası içindedir ve hatta kendisinin daha iyi Müslüman olduğunu göstermeye çalışmıştır. Şimdi kadınların da gelip namazda saf tutması falan hep bu gayretin bir uzantısıdır. Ama şu bir gerçek ki, bir BT var. Bu, büyük kentlerde yaşayan, onun mutena semtlerinde oturan, halkı küçümseyen, siyasetin ve demokrasinin her zaman doğru karar vermediğine inanan bir şahsiyettir. Frapandır ve alafrangadır. Bana göre tek kelimeyle 'yabancı'dır. Yabancılığı 'caka satmasından' bellidir. (1970'lerden itibaren böyle bir çevre edebiyatta ortaya çıktı. Çok kavga ettik onlarla o zamanlar. En son 2006'da kapışmıştık.) Yoksa iyi eğitim, daha iyi yaşamasını bilmek ve yaşamak ne ayıptır, ne yanlış. Nişantaşı bu bakımdan önemlidir. O semtin birçok apartmanında oturan bu özelliklere sahip insanlar, söz konusu niteliklerini, şirretleşmeden, küstahlaşmadan, tevazu içinde yaşar. Gerçek seçkinlik, aristokratik tavır budur. Hani İngiliz şıklığının gösterişe dayanmaması, alınan yeni elbise veya ayakkabının önceden bir parça başkasına giydirilip eskitilmesi gibi. Bir de kendi farkını karşıdakinin suratına haykıran var. Koca cipiyle gezip bir de karşıdakinin elinden yol kapmaya çalışan. Bizim Tanzimat'tan beri gelen alafranga züppe tipimiz budur. Türkiye'de bu tip her zaman kaçınılan, neredeyse nefret edilen birisi olmuştur. BT şimdi bu tiple mi özdeşleşiyor? Gerçekten de onunla yeniden karşı karşıyayız. Clinton döneminden başlayarak hızla gelişen tüketim kültürünün beslediği bir şımarıklıkla hareket eden, lüks harcamayı ve şatafatlı yaşamı kendisine hedef seçen bu 'vurguncu' tipi, kimse kuşku duymasın ki, BT olarak tavsif edilmektedir ve bu türedilerin, bu 'nevzuhur' tiplerin siyasal arenada yarattığı tek şey tepkidir. Sadece yediği, içtiği, gezip gördüğü ile yaşayan, onları bir fantezi veya bir çeşni, hepsinden öte bir entelektüel merak nesnesi olarak sunmayıp hayatının ekseni yapan bu insanların siyaseti tayin edeceğini söylemek, düşünmek, onları tanımlamaya kalkmak en azından şaşırtıcı. Ama siyasetin merkezden varoşa kaydığı, kentsel dokunun hızla değiştiği, toplumsal dokunun dönüştüğü bir dönemde bu tür bir ikilemin, yanlış da olsa, çıkması kaçınılmaz, veya doğal. Ben de bunları anlıyorum BT kavramından.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA