Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Atatürk'ün boyu posu

Kapsamlı olarak ilk söz edeni Hayri Amca'ydı. Rıza Nur'un tam manasıyla bir 'psikopat' olduğunu söylüyordu. Hayatını psikiyatri okumaya harcamış Hayri Amca'nın söylediğine inanıyor, heyecanlanıyor, oralarda bulunduğu söylendiğinden, Ankara'da, Hacı Bayram Camii civarındaki kitapçılarda arıyor, bir türlü elde edemiyordum Rıza Nur'un hatıratını. Kitap yasaklıydı. Yeniden basıldığında aldım okudum. Yıllar sonra Princeton'a gittiğimde Norman Itzskowitz'le tartıştım. Yakınlarının tabiriyle 'Uncle Norman/Norman Amca', Vamık Volkan'la birlikte Atatürk'ün psikanalitik biyografisini (Ölümsüz Atatürk) yazarken Hatırat'ın, British Library'deki orijinaline bakmıştı. Mürekkepi arkasına geçiren saman kağıdının iki yüzüne mürekkepli kalemle yazılmış metni okumanın ne kadar zor olduğunu anlatıyordu. İri gövdesiyle, Norman Amca anlatılanların abuk sabukluğu karşısında gülümsüyordu.

NUR TOPU GİBİ BİR TARTIŞMA
Hazretin kitabını okuduğumda gerçekten bir deli saçması bulmuştum karşımda. Atatürk'ün fiziğiyle ne kadar ilgilendiği dikkatimi çekmişti. Mesela saçlarını boyadığını söylüyordu. Kafasının 'bir acayip' olduğunu söylüyordu. Sayıp sövmesine ve onca 'melanetten' bahsetmesine rağmen bir cümlesi aklımda kalmış: "Uzun boyludur," diyordu. Tersini biliyorduk: Orta boylu! O yazdığına, Atatürk'ü kendince tahfif edecek her şeyi söylediğine fakat bu konuda böyle bir yargıda bulunduğuna göre söylediğine itibar etmek gerek. Resimlerine bakarak fazla bir şey anlamak olanaksız. Bunlara bir de yıllar yılı dev gibi heykellerle zihinlere kazınmış Atatürk görüntüsünü ekleyince hayallerdeki Atatürk herhalde gerçektekinden çok daha farklıydı. Nihayet Genel Kurmay Başkanlığı, Atatürk'ün boyunu 1.74 cm diye açıklayınca, nur topu gibi bir tartışma konumuz oldu.

ATATÜRK'Ü HENÜZ TANIMADIK
Söylenecekler söylendi. Aklı başında olanlar tarihsel bir şahsiyetin fizik özelliklerinin niye bu ölçüde önemsendiğinin sordular. Sordular ama, kabul edelim ki, bir 'Atatürk kültü' içinde yaşıyoruz. Yaşadık. Dolmabahçe'de yol boyunca onu gösteren ışıklı panolar asılı. Her gün milyonlarca insan onların önünden geçiyor. İlk okuldan başlayarak, hatta, kendini bildiği andan başlayarak, hayatının sonuna kadar, insan, onun görüntüleriyle içli dışlı yaşıyor. Bütün bunlardan sonra, görsel ideolojinin de bir sonucu olarak, hayalimizdeki Atatürk gerçektekinden elbette daha farklı. Görsellik, gerçeği hızla aşan bir alandır. Hele içinde yaşadığımız sanal dünyanın hazırladığı yeni zemin bu olguyu daha da güçlü hale getiriyor. Fakat burada ikili bir çelişki var. Birincisi, bu anlayış, yani böylesine ve neredeyse dinsel denebilecek bir tapınma, bilimselciliği kendisine esas aldığını söyleyen Kemalizmin o anlayışına aykırıdır. Ortada analitik, ussal, yoruma açık bir Atatürk imgesi yok. Yaratılmış, biçimlendirilmiş ve 'öyledir' diye buyurulmuş bir imge var. İkincisi, insan bir Atatürk bu koşullar altında oluşmaz. Büyük dehası ama insani zaafları, şıklığı, zarafeti ama kendisine yönelik şiddetiyle, büyük tarih dönemeçleri meydana getiren tüm benzeri şahsiyetlerde görülen herhalde akla sığmaz egosuyla, politik hırslarıyla, tutkularıyla, yalnızlığıyla anlatılan ve yaşatılan bir Atatürk oluşturamadık. Bütün macerasıyla bir roman kahramanı olan Atatürk'ü tanımadık. O Atatürk henüz doğmadı. Kabahat kimdeyse parmağını kaldırsın.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA