Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Bizi bize anlatanlar: Oryantalizm

"Sabancı Müzesi'nde çok önemli bir sergi açıldı: 'Oryantalizmin 1001 Yüzü.' Kolektif bir çaba, dört bir yandan derlendi. Batılıların kendilerine ama daha çok Doğululara Doğu'yu anlatmak maksadıyla oluşturduğu bin bir türlü malzemeyi içeriyor."

Oryantalizm, sergiyi açış konuşmasında Kültür Bakanı Ömer Çelik'in de belirttiği gibi "Müşkül bir mesele." 18. yüzyılın sonunda, Napolyon'un 1798 Mısır seferiyle birlikte başladığı kabul edilen bir genel tutum. Belirttiğim gibi özünde Batı'nın Doğu'yu anlama çabası var.
Özellikle Alman, Fransız, İngiliz 'müsteşrikleri' (Şark/Doğu/bilimcileri) Batı dışı toplumların dillerini öğrenerek, o ülkelere ziyaretlerde bulunarak, söz konusu kültürü meydana getiren unsurları irdelemeye başlıyor. Gidip o ülkelerde yaşıyor, dilbilimciler, tarihçiler, arkeologlar, ressamlar ve yazarlar...
Ne var ki, zamanla işin manası da çehresi de değişiyor. Söz konusu entelektüel çevre artık Doğu'yu bir gerçeklik olmaktan çıkarıp 'hayali' bir mevzuya dönüştürüyor. Gitmeden, görmeden 'hayalden' yapılan Doğu kentlerinin resimleri, tahayyül edilmiş bir Doğulu erkek ve kadın imgesi, Doğu toplumlarına atfedilmiş, ilkellik, gerilik nitelikleri...
Üstelik Batı, bu anlayışı hızla eğitim, yazılan kitaplar ve özellikle siyaset aracılığıyla yaygınlaştırıyor. Egemen bir kanıya dönüşüyor. O aşamada da sömürgecilik (koloniyalizm) başlıyor.
Söz konusu sömürge döneminde Batı kendisini 'modernleştirici' olarak tanımlıyor.
Doğu da modernleştirilmesi gereken ilkel bir 'dünya'.

***

1978'de ABD'li mukayeseli edebiyat profesörü ve Hıristiyan Filistinli Edward Said, Oryantalizm isimli bir kitap yazdı ve bu gerçeği olanca çıplaklığıyla ortaya koydu. O gün bu gündür oryantalizm kavramı, lanetli bir anlam kazandı. Said'in hemen ardından, 1990'lı yıllarda büsbütün gelişen, genişleyen bir halka, Sömürgecilik Sonrası Çalışmaları, Kültürel Çalışmalar, Kadın Çalışmaları gibi alanlarda hızlı ve geniş bir verim üretti.
Siyasetten edebiyata, görsellikten dilbilime kadar her düzeyde Batı'nın Doğu'yu nasıl ikincilleştirdiği, ötekileştirdiği çözümlendi ve kanıtlandı.
Said, Oryantalizm kitabını, Fransız düşünce sistemleri tarihçisi Michel Foucault'nun söylem, iktidar, bilgi, gerçek arasında kurduğu ilişkiden hareket ederek yazmıştı. Foucault, bu çetrefil düşünür, söylemin (discourse) bir iktidar meselesi olduğunu vurguluyordu "Bilgi iktidardır," diyordu. Bilginin gerçekle kurduğu ilişkiyse ortada.
Modern zihin, bilgiyi aynı zamanda tasnif ediyordu. Foucault'nun "Bilginin arkeolojisi," dediği olgu buydu.
Oryantalizmin bu çerçeve içinde bir gerçek-bilgi-iktidar meselesi olduğunu anlamak için kahin olmak gerekmiyor.
Beni ilgilendiren bu gerçeğin ötesi ki, o da şu: Acaba söz konusu oryantalist söylem, sadece Batı'ya mı aittir, yoksa bir süre sonra Doğu toplumları da aynı söylemi içselleştirip benimsiyor mu? Bir 'iç/sel oryantalizm' üretiyor mu? Eğer öyleyse bu durumun çok hazin bir sonucu olacaktır: Toplumun bizzat kendisi tıpkı bir Batılı'nın ona bakarken yaptığı gibi kendisini küçümseyecek, kendisini ötekileştirecektir, kendi gözünde.
***

Müzede düzenlenen konferansta bu konuyu ele aldım ve sonucun ne yazık ki, tam da böyle olduğunu söyledim.
Batı dışı toplumlar, bir süre sonra Doğu'nun kendilerine atfettiği nitelikleri kabulleniyor. Özellikle (yönetici) seçkinler, toplumlarının 'geri' olduğunu düşünüp, sürekli olarak 'ilerleme'den, 'gelişme'den söz açıyor. İstedikleri kadar iyi niyetli olsunlar, muhakemelerinin temeli oryantalisttir.
Fakat orada da kalmıyorlar. Bu defa o oryantalist söyleme, bir direniş geliştirmek isteyerek oksidentalist (Batıcı) bir muhakeme ve yöntem oluşturuyorlar.
Bu defa onlar "Olmayan bir Batı hayal ediyorlar." Batı'ya abartılı bir biçimde olumlu, iyi, yüce değerler atfediyorlar.
Kurtuluşun Batılılaşmakta olduğunu düşünmeye, söylemeye koyuluyorlar.
Bu anlamıyla oksidentalizm, oryantalizmin ters simetriğidir, ayna imgesidir. Bizim kendisini açık açık 'müstağrip' (Batıcı) diye nitelendiren Ahmet Mithat Efendimizden Atatürkümüze kadar yaşadığımız uzun ve çok sancılı maceranın özü budur.
Hiçbirimiz masum ve temiz değiliz.
Her gün sokakta "Biz adam olmayız," derken bu mantıkla hareket ettiğinizi hatırlayınız. İşin dehşet veren mekanizmasını görmek için de Sabancı Müzesi'ndeki sergiyi geziniz!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA