Türkiye'nin en iyi haber sitesi
AHMET ÖRS

Terra Madre ve gıdanın geleceği

TorIno'daki eski Fiat fabrika binalarına Lingotto diyorlar; otomobil fabrikası daha modern bir tesise taşınınca burası sergi alanına dönüştürülmüş. Slow Food ilkelerine uyan, yani 'dürüst, adil ve temiz' ürünlerin yer aldığı, "Salone del Gusto" adı verilen yerel gıdalar fuarı ilk kez deneme niteliğinde 1996'da burada kapılarını açmış, 1998'den beri de her iki yılda bir aynı yerde ve her seferinde daha da büyüyerek sergileniyor. Biyolojik çeşitliliği desteklemek üzere başlatılan Slow Food yarışmasının dünya jürisinde yer aldığım için 2000 yılından bu yana bu etkinliklere katılırım. Yarışma, yerini Terra Madre, yani Toprak Ana adı verilen dünya üreticilerini bir araya getiren dev organizasyona bıraktı; Salone del Gusto ise gelişerek varlığını sürdürüyor. 2004 yılından bu yana aynı yerde bütün dünyadan Slow Food ilkelerini benimseyenler Terra Madre çerçevesinde bir araya geliyorlar. Bu yıl da 25-29 Eylül tarihleri arasında İtalyanların yanı sıra 95 ülkeden gelen üreticiler, gıda uzmanları, üretici birlikleri temsilcileri, medya mensupları ile davaya destek veren gönüllüler toplandı. İki yıl önce Lingotto'nun hemen arkasında bir ikinci dev sergi alanı daha yapılmıştı; bu yıl burası uluslar arası üreticiler, convivium adı verilen yerel Slow Food örgütleri ve üretici birliklerinin stantlarına ayrıldı. Türkiye açısından birçok ilk vardı Torino'da. İlk kez 'Buğdayın Anavatanı Türkiye' konulu bir stant açıldı. Buğdayın kültür bitkisine dönüştüğü topraklarda yetişen en eski buğdaylardan Siyez ve ondan yapılan olağanüstü lezzette bulgur, Anadolu'da yetişen diğer antik buğday çeşitleriyle birlikte tanıtıldı. Slow Food Siyez' birkaç ay önce 'Presidia' kapsamına alınmıştı. Presidia, yerel ürünleri, hayvan ırklarını ve tohumları koruma altına almak için Slow Food'un oluşturduğu bir yan örgüt ve Siyez bulguru da Türkiye'nin şimdilik ilk Prezidyası. Yine ilk kez bir Türk Slow Food kolu, Foça birliği burada sergi açtı. Ege ürünlerinin yer aldığı stant beş gün boyunca dolup boşaldı. Birkaç hafta önce İstanbul'da tanıtımı yapılan Güneşin ve Ateşin Tadı adlı Gaziantep yemek kitabının İngilizce baskısı da bir başka stantta ziyaretçilerin beğenisine sunuldu; stant hiç boş kalmadı.

SİYASİ BİR HAREKETE DÖNÜŞÜYOR
Doğal ürünleri birer ikişer yitirdiğimiz, yerel tohumların yasaklandığı, üreticilerin dev şirketlerce patent altına aldıkları tohumları ekmeye zorlandığı, genleri değiştirilmiş ürünlerin birçok ülkede yerel ürünleri saf dışı bıraktığı dünyamızda, Slow Food, geleceğe umutla bakmak isteyenlerin son sığınağı. Nitekim bu yıl ziyaretçi rekoru kırıldı. Beş günde bütün dünyadan 220 bin kişi ortalama bir gününü stantları gezmenin yanı sıra programda yer alan sayısız çalıştay, seminer ve tadımlara ayırdı. 2010 yılında İtalya'nın her bölgesinden 1000 okulun öğrencisi Terra Madre'yi gezerken, bu yıl 6 bin okuldan öğrenciler Torino'ya getirildi. Etkinliklerin açılış töreninde konuşan birçok ünlü kişinin arasında Basmati pirincinin patent altına alınması üzerine toplu bir hareket başlatan ve patenti iptal ettirmeyi başaran Hintli gıda hareketi lideri bayan Vandana Shiva, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi yazar Dario Fo da vardı. Hareketin kurucusu ve lideri Carlo Petrini ise yaptığı konuşmada ilk kez hareketin politik yapısını vurguladı ve "Terra Madre hareketi ilgiyle izlense de, birçok kişi onu antropolojik ve folklorik bir orijinallik sayıyor. Çok sığ bir bakış açısı bu. Onu çok daha kapsamlı, siyasi bir boyut olarak değerlendirmek gerek" dedi. Terra Madre ve Salona del Gusto iki yıl sonra tekrar toplanacak ama Torino'da oluşturulan ilişki ağlarının ve Petrini'nin işaret ettiği yolun sonuçları çok daha önce görülmeye başlayacak. Torino'dan gıdanın geleceği açısından umutlu döndüm.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA