Türkiye'nin en iyi haber sitesi
METİN SEVER

Tarih olmadan şiir olmaz

78 kuşağı bir alacakaranlık kuşağıdır. Çok kan, gözyaşı, acı gördü o kuşak. Belki de bu nedenle Ahmet Erhan'ın 80 darbesinden sonra henüz 23 yaşındayken çıkardığı ilk şiir kitabının adını hiç unutmadım: Alacakaranlıktaki Ülke.
Alacakaranlıktaki Ülke
ve daha sonraki şiirleri bizim kuşağın, bizim hayatımızın bir tarifi gibiydi. Darbe sonrası yenilmişlik, terk edilmişlik duygularının karşılığıydı. İnsan yaşamının hiçe sayıldığı, tedirginliğin, karamsarlığın, umutsuzluğun kol gezdiği günlerin dizeleriydi. Ahmet Erhan, "Gece yarısı, karanlık bir bozkırda / Işıklar içinde akan bir tren kadar yalnızdım / içinde onca insan, içinde dünya" derken, sadece kendi duygularını anlatmıyordu, tüm kuşağının hislerine tercüman oluyordu.
Bu nedenle Haydar Ergülen, "Ahmet Erhan, 78 kuşağının bir otobiyografisi, toplu bir otobiyografisi. Tek başına fotoğrafta duruyor ama 78 kuşağının toplu fotoğrafıdır," der.
Biz de bu nedenle sevdik onun şiirlerini. O kasveti, karamsarlığı. Çünkü bizdik ve dibine kadar hakikiydik. Belki de bir daha hiç olamayacağımız kadar.
Bu nedenle, Teoman'ın bestelediği Oğlum şiirindeki "Anne ben geldim, ağdaki balık/Bardaktaki su kadar umarsızım / Dizlerin duruyor mu başımı koyacak? / Anne ben geldim, oğlun, hayırsızın" dizelerini okuyunca hep hüzünlendim.
Kendini anlattığı Mersin başlıklı şiirinde kendimi gördüm:
"Sekiz Şubat Bindokuzyüzellisekiz. Doğum nedeni: Bilinmiyor. Ülkesi: Akdeniz / Anne niye doğurdun anne beni? / Kentlerin kalınbağırsağında bir yürek daha öğütülsün / birahanelerde bir masa daha dolsun, koroda yeni bir ses, aynada yeni bir yüz / Taşı bile kafana vursan izi kalıyor / Ben dünyaya kendimi attığımda kendime döndüm yine/ hiçbir iz ve belirti yok / Lastikli toplar gibi döndüm ölümden yaşama / Bir acı ki, girmek yasaktır yazıyor bütün boyutlarında /Bir sır ki, yanıtı bilinmiyor /Adı Ahmet Erhan konulan bir yaşam karikatürü / Ey yolcu, geçerken bir taş at da öyle yürü / Çünkü yüreğinin yeri sürekli değişiyor..."
Bu karamsarlığın arkasında hınzır bir sokak çocuğu gibi gülümseyen "Şimdi gece, soluğumu verdim içime / Az önce kağıtlara gül kuruları serptim / Dolaplardan kekik, nane kokuları çıkardım / Öylece serptim, seni yazacağım diye," dizelerindeki yaşama sevincine hep tutundum.
Octavio Paz, Şiir ve Tarih başlıklı yazısında şöyle der: "Tarih olmadan şiir olmaz; ama şiirin tarihi başka bir biçime sokmaktan başka amacı yoktur. Onun için tek gerçek devrimci şiir, vahiy gibi olan şiirdir."

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA