Türkiye'nin en iyi haber sitesi
METİN SEVER

Ege'de bir öksüz: Gökçeada

Gökçeada'ya önceki hafta ilk kez gittim. Türk-Yunan Dostluk Derneği'nin yıllardır gerçekleştirdiği dostluk ve barış etkinliği vesilesiyle. Etkinliğin bir ayağı Gökçeada, yani eski ismiyle İmroz'da; diğer ayağı ise Yunanistan'ın Samotraki Adası, yani bizdeki ismiyle Semadirek'teydi.
Ada sözcüğü geçtiğinde aklıma hep Akşit Göktürk'ün kitabı gelir. Çünkü yazarın Edebiyatta Ada isimli çalışması, "On altıncı yüzyılda, bir ressam ne zaman bir dünya haritası çizecek olsa, karısı hemen, 'Sevgilim şuracığa bir ada koyuver, yalnız benim olsun' dermiş" cümlesiyle başlar.
Anlaşıldığı gibi edebiyatta ada imgesi; kaçışın, özgürlüğün, ütopyanın karşılığı olmuştur hep. Ama ne yazık ki, gerçek hayatta her zaman böyle olmuyor.
Gökçeada da böyle olmamış. Tam tersine adanın yakın tarihinde acı, zulüm, sürgün ve göç var.
Bizzat devlet eliyle uygulanan bir zulüm.
İttihat ve Terakki ile başlayıp Cumhuriyet döneminde devlet eliyle sürdürülen 'Türkleştirme' politikasının ateşi Gökçeada'yı da kavurmuş. Dereköy'ün şu an ki hali, o yangının utanç belgesi gibi. 1964'lerde adanın en büyük köyü iken şu an az sayıda Rum'un yaşadığı metruk bir köy. Tabii ki, o köy ve ada, bu hale durup dururken gelmemiş. Birçok belgede, kitapta adadaki Türkleştirme politikasının nasıl gerçekleştiği anlatılır. Güliz Beşe Erginsoy'un Adalılar, İmroz'dan Gökçeada'ya, Feryal Tansuğ'un İmroz Rumları; Gökçeada Üzerine, son olarak Deniz Kavukçuoğlu'nun Hüzün Adasında Bir Köy bunlardan bazıları.
Adayı Türkleştirme politikası 1945'lerde başlar. Karadeniz'den bir grup aile getirilip, Dereköy'e yerleştirilir. Bu politika aralıklarla devam eder. 1964'te hızlanır. 27 Mart 1964'te MGK kararıyla uygulamalar birbiri ardına gelir. Devlet adada birdenbire üretim çiftliği kurmaya karar verir. Rumların geçimlerini sağladıkları zeytinlikler kamulaştırılır. Ekilebilir arazilerinin yüzde 90'ına devlet el koyar. 300 Rum "Türklere has sanat ve meslekleri terk etmeleri" için uyarılır. Dereköy'ün altına yarı açık cezaevi kurulur. Mahkumların talan, dar ve tecavüzüne seyirci kalınır. İddiaya göre o dönemde altı cinayet işlenir. Sonunda amaç hasıl olur: 1923'te 8 bin 500 Rum nüfusun yaşadığı adada, şu an 200'e yakın Rum, 8 bin kadar da Türk yaşıyor.
Etkinlikler çerçevesinde Dereköy'ün artık kullanılmayan çamaşırhanesinde fotoğrafçı İzzet Keribar'ın Gökçeada fotoğrafları eşliğinde bir enstalasyon gerçekleştirildi. Dostluk ve arınma anlamında çamaşırhaneye beyaz mendiller asıldı. Güzeldi, duyguluydu. Ama keşke toplumlar kirlerinden bu kadar kolay arınabilse. Siyah beyaz fotoğraflara bakarken aklıma kendisi de bir Dersim sürgünü olan Cemal Süreya'nın dizeleri geldi:
"Bizi kamyona doldurdular, / tüfekli iki erin nezaretinde,/ sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular,/ Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar,/tarih öncesi köpekler havlıyordu."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA