Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ADNAN BOYNUKARA

Çözüm süreci ve iki bariyer

Kürt meselesinin çözümü konusunda hükümetin almış olduğu inisiyatif, siyasal kesimlerin yeni pozisyonlar almalarına neden oluyor. Pozisyon alışların büyük çoğunluğu, farklı siyasal perspektiflerden beslenen önerileri içermiyor. Sorunun çözümüne ilişkin öneri sunmaktan öte gündelik polemiklerle sınırlı değerlendirmelerse, Türkiye siyasetinin kalitesini ve düzeyini anlamaktan başka bir işlev görmüyor.

Görünmez muhalefet ve bürokratik oligarşi
Günübirlik siyasi söylemleri bir kenara bırakacak olursak, şuan için çözüm sürecini kesintiye uğratma kapasitesi olan iki ayrı bariyerden bahsedebiliriz. Birincisi; kimi kamu görevlilerinin, başka bir ifadeyle, 'yeni bürokratik oligarşi'nin, sürece ilişkin kaygı ve çekinceleri üzerinden geliştirdikleri tutumlarıdır. Süreci olumsuz etkileme kapasitesi olan bu yapının, hükümet tarafından dikkate alındığı ve değerlendirildiği açık. Genel anlamıyla bu tutumu, 90'lı yılların Türkiye refleksi olarak tanımlamak mümkün.
Bu yapının temel özellikleri; kendini devletin sahibi görme, siyasi iradenin aldığı kararları sorunlu kararlar olarak değerlendirme, yönetmeleri gereken süreçlerde inisiyatif almayarak sivil hükümeti zora sokma ve ikaz-tehdit karışımı bir duruş sergileme olarak sayılabilir. Ayrıntılara girmeden şunun altını çizmek lazım; alınan karar siyasi bir karardır ve Başbakan Erdoğan bu siyasi kararın altına imza atmıştır. Bürokrasinin; her türlü siyasi riske rağmen ülkesini önceleyen bir liderin almış olduğu bu kararı sorgulama ve sabote etme yetkisi yoktur. Bu açık gerçeğe rağmen, görünmez muhalefet olma özelliği ve içeriden süreci sabote etme olasılığı gibi nedenlerle bu yapıya karşı duyarlılığı korumak önemli.

AK Parti karşıtı koalisyon çabası
Süreci etkileyebilecek konulardan ikincisi ise Kürt meselesinin doğrudan tarafı olmayan aktörlerin, AK Parti karşıtlığını Kürt meselesi üzerinden bina etme arayışıdır. Sol-sosyalist kesimlerin öncülüğünü yaptığı, ulusalcı çevrelerin sözcülüğünü üstlenen aktörlerin ve kimi muhafazakâr çevrelerin de desteklediği bir yapı... Aslında; homojen olmayan ve zorunlu amaç birlikteliğiyle hareket eden bir koalisyondan bahsediyoruz. Bu yapıyı bir arada tutan temel motivasyon, AK Parti ve Başbakan Erdoğan karşıtlığıdır. Muhalefet etme ve toplumsal karşılık bulma sorunu yaşayan bu yapının son sığınağı, Kürt meselesi ve dolayısıyla da çözüm sürecidir. Uzun süredir söylem düzeyinde var olan bu karşıtlığın, çözüm süreciyle birlikte, kendine yer bulmaya çalıştığı gözleniyor. Şimdilik; toplumsal sinir uçlarıyla oynamayı hedefleyen ifadeler üzerinden kendini dışa vuran bu akımın karşılık bulması, süreci olumsuz etkileyebilir.

Can simidi arayışı ve bunu kaybetme korkusu
Salt karşıtlık üzerinden oluşturulmak istenen muhalefet merkezinin asıl gücü olan sol-sosyalistler ile Kürtlerin ilişkisinin sağlıklı bir ilişki olduğu söylenemez. Kürtler ile sol-sosyalistlerin örgütlü ilişkisini, 1960'lı yıllarda TİP bünyesinde ortaya çıkan ilişki üzerinden okumak mümkün. Bu ilişki 1971'de, Kürtlerin TİP'ten dışlanmasıyla kesintiye uğradı. Dönemin; "toplumsal kurtuluş ve ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı" tartışmalarında alınan pozisyonlar, kurulan ilişkinin düzeyini açıklamaya yetmektedir. Benzer bir ilişki, CHP ve SHP ile de yaşandı. Bunun son örneği ise 2011 seçimlerinde ortaya çıktı. 2011 seçimleriyle kurulan ilişkinin farkı, sol-sosyalistlerin, BDP çatısı altında seçime girmiş olmasıdır. Yani; inişli çıkışlı, 'yararlanma' ve 'varolma' esasına dayalı bir ilişkiden bahsediyoruz. Özetlemeye çalıştığımız bu sağlıksız ilişkinin temel nedenini, sosyolojik farklılıkta aramak gerekir. İnanç değerlerine bakış, yaşam biçimi, toplumsal ve kültürel yapı gibi faktörlerden hiç birisinin uyuşmadığı iki farklı kesimden bahsediyoruz. Yönetici unsurların benzerliği ise var olan sosyolojik farklılığı gidermeye yetmiyor.

'PKK neden silah bıraksın?' irrasyonalitesi
Çözüm süreciyle birlikte; "PKK bir terör örgütü değil", "PKK neden silah bıraksın", "PKK'ya silah bırak demek çok anlamlı değil", "ben olsam silahı bırakmam" türü, ifadelerle kendini ortaya koyan yapının, kaostan beslenmek istediği konusunda kuşku yok. Süreci sabote etme kapasitesi olan bu açıklamalar, sol-sosyalist kesimin, can simidini kaybetme korkusunun dışa vurumudur. Çünkü sürecin olumlu neticelenmesi, onları var eden argümanların boşa çıkması anlamına gelecek. Sürece kurumsal katılımının önemli olduğu konusunda kuşku olmayan BDP'nin bu konuda alacağı pozisyon da önemli.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA