Türkiye'nin en iyi haber sitesi
GALİP DALAY

İhsanoğlu'nun stratejisi

İhsanoğlu'nun Erdoğan-karşıtlığı üzerinden kendisine bir imaj inşa etme sürecini bırakıp, bunun yerine kim olduğu, neyi temsil ettiği ve nasıl bir Türkiye vizyonuna sahip olduğunu Türkiye toplumuna anlatması gerekir

Ekmeleddin İhsanoğlu'nun adaylığının ilanı üzerinden yaklaşık bir ay geçti. Bu süre zarfında hem İhsanoğlu'nun hem de onu aday gösteren CHP/ MHP liderlerinin Cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik temel stratejisi ile bu stratejiyi hayata geçirmek için izleyecekleri yöntemin ana hatları ortaya çıktı. Ana tema olarak kutuplaştırmayı işleyecek olan İhsanoğlu/muhalefet cephesi, bu temayı iletişim ve siyaset stratejisi üzerine kurulu iki ayaklı bir yol haritası ile hayata geçirmeyi tasarlıyor.
İhsanoğlu kampanyasının ana stratejisi korku ve kutuplaşma siyaseti üzerine kuruludur. Muhalefet, İhsanoğlu figürünün toplumda bir heyecan uyandıramaması, adaylığının CHP-MHP tabanında yarattığı hayal kırıklığının, bu durumun seçmende sandığa gitme veya İhsanoğlu'na oy verme konusunda yarattığı motivasyonsuzluğun ancak korku ve kutuplaşma siyasetiyle aşılabileceğini düşünmektedir.
Muhalefet bu korku ve kutuplaştırma siyasetini daha aleni bir şekilde yaparken, İhsanoğlu bunu algı çalışması düzeyinde gerçekleştirmektedir. Kılıçdaroğlu'nun bu hafta hem CHP Genel Merkezinde hem de partisinin Meclis'teki grup toplantısında kullandığı "bu seçimde Cumhurbaşkanının değil Türkiye'nin oylandığı, tatil bahanesiyle oy kullanmayanların bir gün gelir tatillerinin de engelleneceği" ifadeleri bu korku ve kutuplaştırma siyasetine yatırımdır. İhsanoğlu adaylığının ortaya koyamadığı heyecan ve ümidi Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ın kazanması halinde laik hayat tarzının tehdit altında olacağı korkutma ve kutuplaştırmasıyla telafi etmeye çalışıyor. İhsanoğlu ise aynı temayı daha örtülü bir şekilde işlemektedir. İhsanoğlu, geride bıraktığımız bir ayı kendisi dışındaki seçeneğin, ki bunun Erdoğan olduğu aşikar, neden sadece "yüzde 51'in", "tarafgir", "geren", "özelgündemli"
Cumhurbaşkanı olacağını anlatmaya hasretti.
Bu kampanyanın uygulanma aşamasında İhsanoğlu ile Kılıçdaroğlu/Bahçeli arasında bir rol dağılımı bulunuyor. İhsanoğlu, bu stratejinin "iletişim" ve "imaj inşa" kısmını yürütürken; Bahçeli/Kılıçdaroğlu ikilisi de "siyasi" kısmını üstlenmiş bulunmaktalar. Bu nedenledir ki İhsanoğlu'nun yurt içi gezilerinde ona eşlik eden, en yakınında yer alan kişiler siyasi danışmanlar olmaktan ziyade "iletişim" ve "imaj" danışmanlarıdırlar.
Bu birinci ayağın ana hedefi İhsanoğlu'nun düşük olan toplumsal tanınırlık ve karşılığını oluşturmak ve onu Erdoğan'ın "panzehiri", "anti-tezi" olarak konumlandırmaktır.
Nitekim ana akım medyanın hummalı bir çalışmayla inşa etmaya çalıştığı "herkesi kucaklayan, huzur telkin eden, kutuplaştırmayan, kişisel ihtiraslardan ari, diyaloga açık" imaj çalışması bu amaca matuftur. Başka bir ifadeyle, İhsanoğlu'na neyi temsil ettiği üzerinden değil zıttı olması istenen muhayyel bir karakter üzerinden kendisine bir kişilik ve imaj inşa ediliyor. Bu imaj onun her konuda jenerik olmasını her kesime mavi boncuk dağıtmasını gerekli kılıyor.
Buna karşın, bu inşa edilmeye çalışılan imajın anlamlı olabilmesi, karşılık bulabilmesi ancak onun "muhayyel zıttının" ortaya konulmasıyla mümkündür. Tabandaki motivasyonsuzluk ise ancak gerilim ve kutuplaştırma stratejisiyle aşılabilir. Bu da kampanyanın siyasal ayağı demektir.
Kılıçdaroğlu/Bahçeli ikilisinin sert ve hakaretamiz bir söylem ile yürütmeye çalıştıkları bu ayağın ana gayesi Erdoğan'ın da aynı sertlik ve hakaret seviyesinde cevap vermesini sağlamaktır. Bu sebeptendir ki hem Kılıçdaroğlu hem de Bahçeli sert, suçlayıcı, tahkir ve tahfif edici bir söylem ile Erdoğan'a yüklenmekteler. 17 Aralık operasyoncularının sağladığı söylemsel cephaneyi olan çıplaklığıyla tekrar siyaset sahnesine çıkaran Kılıçdaroğlu ile miadını doldurmuş suçlamalarla Çözüm Sürecine saldıran Bahçeli, Erdoğan'ı 30 Mart yerel seçimleri öncesi siyasal atmosfere çekmek istemektedirler. Kısacası, muhalefet, "geren", "kutuplaştıran", "sert" Erdoğan karakteri karşısında "mutedil", "birleştiren", "kucaklayan" İhsanoğlu imajını inşa etmeye yönelik bir strateji güdüyor.
Fakat bütün bu kampanyanın en zayıf yanı İhsanoğlu'nun siyasal olarak kim olduğu, neyi temsil ettiği, Türkiye tahayyülünün ne olduğu, temel meselelerde nerede durduğu gibi hiçbir soruyu cevaplandırmamasıdır.
İhsanoğlu'nun bu soruları geçiştirmek, bu konulardaki vizyon eksikliğini örtmek için ısrarla vurguladığı Cumhurbaşkanı'nın bir "temsil" makamı olduğu, Almanya, Avustruya Cumhurbaşkanlarından örnek verip temel meselelerde anlamlı bir pozisyon ortaya koymamasını meşrulaştırmaya çalışması doğru değildir. Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı makamı ne Almanya ve Avusturya'da olduğu gibi güçsüz oldu ne de sadece temsil ile sınırlı bir rol icra etti. Özal, Sezer, Gül deneyimlerinin ortaya koyduğu gibi Cumhurbaşkanlığının mevcut görev ve yetkileri aynen muhafaza edilse dahi, bu makam Türkiye siyasetinin rotası ve yönelimini etkileme potansiyeline sahiptir. Bu nedenle, İhsanoğlu'nun Erdoğan-karşıtlığı üzerinden kendisine bir imaj inşa etme sürecini bırakıp, bunun yerine kim olduğu, neyi temsil ettiği ve nasıl bir Türkiye vizyonuna sahip olduğunu Türkiye toplumuna anlatması gerekir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA