KURALLARI ARTIK TIP KOYUYOR
Artık ülkelerin hastaneler tarafından yönetildiği fikrine katılıyor musunuz?
Modern toplumlarda tıp yeni otoriterlerden bir tanesi... Doğru bir hayatın nasıl olacağı konusunda 'Sabah kalk, spor yap, şunu ye, şunu yeme, haftada şu kadar seks yap" diyerek kurallar ortaya koyuyor. Artık yaşama dair kurallar, dinin vaaz ettiği kurallar olmaktan çıktı; tıbbın vaaz ettiği kurallar olmaya başladı. Hayat aslında medikal bürokrasi tarafından yönetilen bir hal aldı.
Siz de tıp camiasındasınız. Bu eleştirileri nasıl yapıyorsunuz?
Benim kafam soru soran bir kafa. Tıbba girdiğimde tıbbı sorguluyordum. Psikiyatriye girdiğimde psikiyatriyi sorguladım; anti-psikiyatri'yle ilgili eserler derledim ve yazdım. İşimin yumuşak karnını, zayıf noktalarını bilirsem hastalarıma daha iyi yardımcı olacağımı düşündüm. Her şeyi bilmekten ziyade; neyi, ne kadar bildiğimizin farkına varırsak, daha fazla işe yarayan insanlar olabiliriz.
HÜZÜN VE DEPRESYON BİRBİRİNDEN FARKLI
Depresyonla hüznü birbirinden ayırmak için bir değerlendirme yaparken işlevsellik, yoğunluk ve süreyi göz önüne alıyoruz. Hüzünlü olduğunuzda bazı haberler sizi o atmosferden uzaklaştırabilirken, klinik depresyonda mutlu haberler gelse bile sevinemezsiniz.
İnsanlar sevdikleri insanları kaybettiklerinde yas tepkisi verirler. Eğer bu, seneleri bulan, günlük işleyişinizi etkileyen bir durum haline gelirse klinik bir durum var demektir.
Hüznün tatlı bir tarafı da vardır. İnsan kendi içine bakar, şiir yazar, yeni kelimeler bulur. Oysa depresyon felç edici bir duygudur; dünyayı karanlık gösterir.
Günümüz toplumu 'analjezi' yani ağrıdan kaçış toplumu olarak isimlendiriliyor. İlaçlar da bu kaçışın enstrümanları. İnsanlar bazı yaşanan acıları ancak onları hazmederek yerli yerine oturtabilir. Yaşadıklarımızdan ders çıkartabilir, daha dayanıklı olabiliriz. Yerli yerinde kullanılmayan antidepresanlar insanların hayatı öğrenmesine engel oluyorlar.