GECE evden çıkarken annem sordu: Nereye bu saatte? - Kiliseye gidiyorum anacım. - Ne işin varmış orada? -Ayin var, Noel ayini. - Yıllardır bir Cuma olsun kılmışlığın, başını secdeye koymuşluğun var mı da kiliselere gidiyorsun? Baktım anlatmak zor, kaçar gibi çıktım, Beyoğlu'na nakloldum. Mutad kalabalığa; özellikle de Galatasaray- Tünel arasına insan yığınları eklenmiş. Noel gecesi ya, Saint Antoine Kilisesi orada ya, o yüzden. Kilisenin içi, dışı, bahçesi, önü ve Beyoğlu'nun o yöresi ilaveten cıvıldak bir halde şu an. Lakin gözlemim şudur ki; eskiden sosyetenin, assolistlerin, süper starların rağbet ettiği bu ayine şimdi tek tük genç dizi oyuncuları icabet etmiş. Burayı ziyaret sadece Hıristiyanlar için değil, Müslüman ümmetinden de mebzul yurttaş için enteresan, hoş, ilginç, seyri fevkalade, piyasası bereketli sayılıyor. Bir nevi hasret kavuşturan işlevi de görüyor bu tapınak. Sarılanlar, "özlemişim yahuuu" diyerekten kucaklaşanlar gırla. Kapıdan giriş fevkalade zor. Dar giriş, bol ziyaretçi. Huni ağzında nohut tanesi gibi kalakaldım. Kilo vermeliyim tamam da şu an yapacak şey değil o. Bereket, görevli (zangoçtu galiba) bir kanat daha açıp buyur ediyor beni. Kulağıma eğilip sır ifşa eder gibi fısıldıyor: "1 sandıkta 2 bin mum var Savaş Abi. 5 sandık bitti gitti. Tanesi 50 kuruş- 1 lira arası. İsteyen 5- 10 lira da veriyor." Girer girmez de fena bakışlarla karşılaşıyorum. Meğer telaştan görmemişim. Şapkayla giriş kesinlikle yasakmış. Ayin oldukça vakur, görkemli ve ağır aksak başlıyor ama giderek gece kulübü kıvamı doğuyor ortama. Ayin bitince de meydana bir gurup siyahînin kurduğu derleme orkestra çıkıyor. İlahileri rap, hip hop, caz, blues tarzıyla çalıyor, hazurun coşuyor, müthiş bir koro ve dans gurubu oluşuyor.