Bir değil, 100'den fazlasına, hem öyle 6 mızrak boyu mesafeden filan da değil, el sıkıp, yüz öpmecesine, sarılıp kucaklaşmacasına yaklaşıp, sohbet kurdum, dertleşip, şakalaştım 'deli'lerin. Gördüm ki akıl sağlıkları yerinde olmasa da, pek çoğunun yüreği çocuklarınki kadar sevecen, halleriyse yaman afacan. Dahası da var... Arkadaşlıkları gayetle keyifli mesela. Muhabbetleri derin, felsefi, mayalı ve kallavi.
GARİP YÜZLER GALERİSİ
Bu mini yazı dizisini hazırlamaktan muradım, onların kişilik haklarını, hasta haklarını, mahremlerini tepmek, tepelemek, delmek, talan etmek için değil, dışarıdan her nasıl görüyorsanız görün, asıl olanı sizinle paylaşmak, bir de hayatlarını bu bahtsız insanlarımıza adamış hekimlerimizin, hastane personellerinin öz verisini, emeklerini, umutlarını önünüze sermek. Haydi o zaman alın gözüm seyreyleyin, okuduktan kelli, oradaki 'dostlara' içinizden ve sıcacık bir pazar günü selamı söyleyin. Sağlık Bakanımız Recep Akdağ'ın çok özel izniyle ziyarete geldik Elazığ Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ni. Yanımdaki genç, yetenekli foto muhabiri arkadaşım Emin Özmen'e sürprizim oldu bu çalışma. Cümle kapısına vardığımızda anladı ne yapacağımızı ve nasıl da heyecanlandı. İnsan yüzleri ve tutunamayanların hayatı türünden konularda deklanşör basmaya çok önem veren Emin'in yüzü oyuncakçıya girmiş çocuk gibi aydınlandı, güleçlendi ansızın. Objektiflerimizin döndüğü her bir surat, usta film yönetmenlerini öykündürecek ilginç ve sıra dışı tiplere aitti çünkü.
HALAYLARLA TÜRKÜLERLE
Bakışları, duruşları, vücut dilleri eşine rastlanmayacak kadar yegâne ve 'tiyatraldi' adeta. Durup duruken ağlayan, ağlarken yine ansızın kahkahalı gülüşlere savrulan, önce anlamsızmış, saçma sapanmış gibi gelen cümlelerini şaşırtıcı biçimde son derece mantıklı ve duygusal sebeplere iliştiren ne güzel arkadaşlarımız oldu onlar oyyy!.. Koğuşlara girdiğimizde kâh tekmil ağızdan merhabaların kâh toplu halde söylenen türkülerin, çekilen halayların, varyete dansların tanığı oluverdik. Bazen bahçe voltalarına, voleybol oyunlarına, yemek sofrası kahkahalarına ve ilk mektep çağı şikâyetlerini anımsatan laf fırtınalarına bakakaldık. Nasıl yatar nasıl uyur nasıl kalkarlar. Banyoları, tıraşları, ilaç almaları, tedavi seansları, terapileri nasıl olur hepsini bir bir izledik, görüntüledik. Ve Başhekim Dr. Mustafa Namlı sıra başı olmak üzere orada görev yapan tüm dostların sabrına, şefkatine, inancına helaller çektik yüreğimizden.
ZİNCİRLERİNİ KIRAN 'ZAHİDE KIZ'
İzin verin çarpıcı bir örnekle, Zahide K. ile başlayayım insan hikâyelerine. Yüksekovalı Zahide Hastanenin 'ünlü' simalarından. Çünkü yıllar önce bin türlü medya organında, kamuoyunu dehşete düşürüp içine acıtan bir olayın masum öznesi Zahide. Babası onun "aklıyla zoru oluşundan" pek utanmış zamanında. El içine, gün yüzüne çıkarmaya erinmiş, hem de zincirlere bağlayarak köy evinin ardındaki ahıra bağlamış zavallı kızı. Sabi yaşlardan gelinlik kız çağına gelene dek, hayvanlar bile günde en az 2 posta çayıra, çimene, güneşe çıkarılırken ona fazla görülmüş bu imkân. Sonunda köye gelen genç bir imam, durumu fark edip dehşete düşmüş ve hemen kent müftüsüne, o kanalla da zamanın valisine ulaştırmış acı haberi. Hastaneye getirildiğinde insanlardan korkan, sinen, bırakın iki kelime edebilmeyi, garip sesler çıkarıp feryatlar eden o genç kız, şimdi pırıl pırıl duruyor karşımızda. Hastanenin çalışma atölyelerinde birbirinden güzel sulu boya resimler yapıp, boncuk boncuk gerdanlıklar tasarlıyor, ebru yemeniler yapıyor; gel de sevinme.