Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

'Ahmaklık' değil bir 'ahlak' sorunu

Geçenlerde arkadaşlarla gazeteler hakkında konuşuyorduk. Biri şöyle dedi: "Bir gazete halkın tercihlerine, duygularına, değerlerine uzun süre direnemez. Neticede o yola girer..."
Bense bu yaklaşıma itiraz ettim.
Çünkü halkın gazeteleri diye bir durum yok, her gazetenin kendi halkı var ! Burada kastedileni açıklamaya çalışayım.
Biz 'halk' deyip geçiyoruz. Halkı bir bütün olarak tasavvur ediyoruz.
Aslında 'halk' diye bir sosyal nesne, bir aktör yok. Toplum, sınıf ve zümrelerden oluşuyor.
Farklı yayın çizgilerine sahip olan gazeteler, işte bu sınıf ve zümrelerin değişik kesimlerine hitap ediyor.
Tabii bu sınıf ve zümrelerin; dünya görüşleri, ideolojileri, siyasi tercihleri, kültürleri birbirinden farklı.
Dolayısıyla her kesim, 'kendine uygun' gazeteyi takip ediyor. ' Kendine uygun', yani kendi dünya algılamasıyla aynı frekansta yayın yapan gazeteler...

***

Bir örnek vereyim.
Araştırmalara göre: Vatandaşların yuvarlak hesap yüzde 60'ı, Ergenekon adlı bir şebekenin varlığına inanıyor ve bu örgütün ciddi biçimde soruşturulması gerektiğini düşünüyor.
Ancak bu oran gazete okurları arasında dengeli biçimde dağıtılmış değil.
Mesela Ergenekon'un varlığına inanmayan ve bunun muhalefeti sindirmek için hükümetin bir uydurması olduğunu düşünen kişiler, bilhassa Cumhuriyet ve Hürriyet gazetelerinde toplanmış durumda.
Bu yüzden, takip ettikleri gazete, "AKP iktidarından korkmaları gerektiğini" belirttiğinde, heyecanlı bir oyuna katılırcasına, "Hükümetin kadınların başını zorla örteceğinden çok korktuklarını" söylemeye başlıyorlar.
Hiçbirinin aklına, takip ettiği gazetenin, bir iki yıl öncesine kadar hükümeti desteklediği gelmiyor.
Hiçbiri, "Bu parti nicedir iktidarda, niye şimdi korkmamız gerekiyor? Ne değişti? Yoksa gazetenin patronu ile hükümetin arası mı bozuldu" diye sormuyor.

***

Peki, aptal oldukları için mi böyleler?
Bu kolay soruları ahmak oldukları için mi sormuyor, ahmak oldukları için mi bu basit kıyaslamaları yapmıyorlar?
Hayır. Aptallıkla bir alakası yok.
Ama ahlaksızlıkla var!
Bu kişilerin çoğunluğu, hakikati duymak istemiyor. Çünkü hakikat onların kulağına ' Kaybediyorsunuz' diye fısıldıyor, "Hayat artık alışageldiğiniz biçimde akmayacak" diyor.
Sonuç: Hakikate tahammül edemeyen bu kesim, olayların kendi ideolojileri doğrultusunda deforme edilerek sunulmasına onay veriyor.
Yani düpedüz yalan söylenmesini istiyorlar ki yukarıda ahlaksızlık derken tam da bunu kastediyordum.
Şöyle düşünüyorlar:
"Bu gidişle onlar kazanacak, biz kaybedeceğiz. Ne yapıp etmeli, gidişatın önü kesilmeli. Kavgada yumruk sayılmaz. Madem bir savaşın içindeyiz; o halde yalan söylemek, uydurmak, çarpıtmak, aka kara, karaya ak demek, yok saymak, tehdit etmek mubah. Vur sevgili gazetem vur!"

***

Bunca laftan sonra tekrar başa dönersek: Belli bir okur sayısına ulaşmış, statükocu bürokrasi tarafından desteklenen ve reklam geliri tatmin edici düzeyde olan bir gazetenin, (arkadaşımızın iddia ettiğinin tersine) nüfusun çoğunluğunun sahip olduğu değerlere, tercihlere ve duygulara uyum sağlaması gerekmiyor.
Çünkü kendi halkını (okur kitlesini) tatmin etmesi ona yetiyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA