Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Görmüyor, yaşamıyor, fotoğraflayıp geçiyoruz

Günbatımına az bir zaman kalmış.
Adriyatik'ten karaya doğru tatlı bir rüzgâr esiyor.
Venedik'in güneyinde, Guidecca kanalının kıyısında oturmuş kahvelerimizi yudumluyoruz.
Önce derinden bir uğultu duyuluyor, ardından küçük teknelerin cirit attığı kanalın ağzında dev bir siluet beliriyor.
Mitolojik bir canavar ağır ağır bize doğru yaklaşıyor sanki!
Sonra fark ediyoruz ki, gelen dünyanın en büyük kruvaziyeriymiş! Dört bin beş yüz kişilik yüzen gökdelen!
Hatırlıyorum o an. İlk seferi bizim Karaköy Rıhtımı'nda mehteranla karşılanmıştı.
Ama Venedikliler sevmiyor bu gemiyi ve sürekli protesto gösterileri düzenliyorlar.
Çünkü her gelişinde 15 bin otomobilin yol açacağı kadar büyük bir hava kirliliğine neden oluyor.
Kanaldan her geçişinde Guidecca'nın kıyı yapısı ve zemininde onlarca yılda oluşacak tahribat yapıyor.

***

Bir römorkör gemiyi önden çekiyor, diğeri arkadan itiyor. Römorkörlerin kaptanları kim bilir nasıl pür dikkat kesilmiştir şimdi. Düşünsenize, en ufak bir hataları bin yıllık şehri mahvedebilir!
Güvertesi hıncahınç dolu geminin! Yolcular çok kısa bir süre kalıp birkaç hediyelik eşya aldıkları Venedik'i son kez seyrediyorlar. Daha doğrusu, son kez fotoğraflıyorlar!
Birbirinin aynısı on binlerce fotoğraf birkaç gün sonra dijital albümlerdeki yerini alacak!
Hepsi gezi boyunca geminin keyfini çıkaracak, gemi restoranlarında yiyip içecek ama fotoğrafların katalog adı "Biz Venedik'teyken" olacak!
***

Hani Zygmunt Bauman turistliğin arsız yüzünü anlatırken "turist olmak para karşılığı yerel kaygıları, yerel duygu ve düşünceleri umursamadan geçici özgürlük satın almaktır" diyordu ya...
İş artık daha da farklı bir noktada!
Turist dediğimiz tip başka bir yere gezmeye giden birisi olmaktan bile çıkıyor.
O artık havaalanlarını, "yersiz yurtsuz" konaklama mekânlarını, sürekli ilerleyen konforlu taşıtları daha çok seviyor.
Hatta Facebook'a koyulacak hoş bir fotoğrafta yer almak ve o fotoğrafa bakacak eşi dostu imrendirmekten ötesini isteyen var mı, emin değilim.
Dev geminin güvertesinde toplanıp fotoğraf çeken (yani o muhteşem manzaraya kendi gözleriyle doğru düzgün ve uzun uzun bakmayı bile istemeyen) insanları düşünüyorum...
Hayatta da böyle değil miyiz?
Gözümüzü ya barkod okuyucusu gibi kullanıyoruz ya da kameralara emanet ediyoruz.
Dünyamızı genişlettiğimizi sanırken öyle daralttık ki!
Durmuyor, bakmıyor, görmüyor; yola devam ediyoruz.
Yalnız şehirlerin mi? Aşkların, arkadaşlıkların, acıların ve sevinçlerin içinden de hızla gelip geçiyoruz.
"Turist-insan" üzerine yazısında (www.derindusunce.org) Mehmet Yılmaz şöyle demişti: "Vakit nakittir, zokasını yutmanın bedeli ne ağırmış meğer!"
Haksız mı?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA