Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Abdullah Gül, Condoleezza Rice ve Yılmaz Erdoğan..

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın birbirlerinden istekleri neticede aynı noktada birleşmiş.
Gül Rice'a "Türkiye karşıtı dizi ve filmler"den yakınmış. Rice da Türk kamuoyunda giderek artan Amerikan karşıtlığından dert yanmış.
Yani iki ülkenin de endişesi, imajlarının karşı kamuoylarında bozulmasından kaynaklanıyor.
İşin kötüsü, iki dışişleri bakanının da bu problemi çözmek için yapabilecekleri çok şey yok. Ne Abdullah Gül Türk medyasındaki anti-Amerikan yayınları durdurabilir, ne de Rice Hollywood'a "Türkleri terörist gösteren filmleri artık çekmeyin" diye talimat verebilir.
Aslında bu durum sadece uluslararası ilişkilere yansıyan bir problem değil. Baksanıza sanatçı Yılmaz Erdoğan'ın, ''Hababam Sınıfı Askerde'' ve ''Hırsız Var'' filmlerini beğenmeyen ve bu filmlere seyircinin gitmemesini Hürriyet'teki köşesinde öneren Ahmet Hakan'a gösterdiği tepkiye.
Daha önce de Mehmet Ali Erbil, "Ben bu insanların Türk olduğundan bile şüphe ediyorum. Onları vatan haini olarak görüyorum. Amerikan filmlerinden komisyon alıyorlar galiba. Türk malını, Türklüğümüzü savunacaklarına böyle konuşmaları düşündürücü" dememiş miydi.
Yılmaz Erdoğan ise NTV'deki Gani Müjde'nin programında, ''Alt tarafı verdiğin 5 milyon para, yani bunun için bu kadar laf etmeye değmez. Beğenmedinse gelir söylersin, biz de 5 milyonunu veririz'' demiş.
Yani Ahmet Hakan'a, "Sinema bileti için ödediğin parayı geri alır ve susarsın" demek istemiş.
Ne kadar karışık bir durum değil mi?
Örneğin film yapımcıları izleyicilerin tümüne bu tür bir "Ürün Garantisi" verseler ve "Beğenmediyseniz, filmi görmek için bilete ödediğiniz parayı geri veririz" deseler, sonuç nasıl olurdu?
Veya Gül ile Rice, birbirlerinin kamuoyuna yön veren düşünce ve medya yönlendiricileri hakkında, neden Erbil ve Erdoğan gibi çıkış yapmıyorlar acaba? Koca Türkiye iki tane Amerikalı film yapımcısının ağzının payını verip, neden susturamıyor da, o ülkenin Dışişleri Bakanı'na dert yanıyor? Süper devlet Amerika'nın Dışişleri Bakanı da, Türk medyasına güç yetiremeyip, Gül'den yardım istiyor.
Acaba bu gibi durumlarda çözüm, Yılmaz Erdoğanlar'ın Ahmet Hakan'a bilet parasını iade etmeyi düşünmek yerine, Ahmet Hakan'ı da susturacak güzellikte bir film yapmaları olabilir mi?
İşin özü, herkesin birbirinin eleştirisine ve hatta çelmesine tahammül etmesidir. Özellikle "Popüler Kültür"ün kahramanlarının keskinliği, sonuçta kendi küplerine zarar veriyor.
Türkiye'nin "İmaj Sorunu"nun çözümü de, daha şeffaf, daha hukuka bağlı, daha özgür ve her çeşit bağnazlığı reddeden bir görüntüye sahip olması değil midir? Türkiye böyle olursa, isteyen yapımcı bazı filmlerde Türkleri terörist gösterse ne çıkar?
Amerika'nın imaj sorununa gelince, bu daha karmaşık ve çözümü zor bir problem.
İdeolojilerin yok olduğu bu dönemde, ayakta kalabilen tek ideoloji galiba "Anti-Amerikanizm"dir. Dünyada Bush'un imajının, Saddam'ın imajının dibe vurduğu noktadan daha da aşağıda olması başka neye bağlanabilir? Ve aynı Bush'un bu imajla Amerika'da seçimi kazanması "Zaten bu Amerikalılar böyle" diyerek yorumlanabilir mi?
Özetle bu imaj sorunlarını çözmek kolay değil. Yaşanan dönem neticede "Cilalı İmaj Devri" değil mi?

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA