Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Gerçekten bu zamanda babana bile güvenmeyecek misin?

Sık sık tekrarlanan "Bu zamanda babana bile güvenmeyeceksin" söyleminin seslendirildiğini mutlaka sizler de hiç olmazsa bir kez duymuşsunuzdur.
Aslında "Güven" zamana bağlı olarak varlığı azalan veya çoğalan bir duygu değildir.
Yani "Bu zamanda" kelimeleri çıkartılıp, sadece "Babana bile güvenmeyeceksin" denildiğinde tüm tarih boyunca insanların birbirlerine karşı besledikleri kuşkuyu ifade etmiş olursunuz.
Antik Yunan'dan bugüne uzanan uygarlıkların akil adamlarının "Sadece cesetlere güvenilir" şeklinde özetlenecek özdeyişlerini, kitaplarda bulabilirsiniz.
Günümüz Türkiye'sinde ise "Yargı", "Tarafsızlık" ve "Güven" kavramları arasındaki karşılıklı etkilenim siyasetin de merkezine oturmuş bulunuyor.
Aynı içerikli ihbar ve iddialara bir savcı takipsizlik, bir diğer savcı ise kovuşturma kararı veriyorsa, belirli kişilere dönük en ağır hakaretleri yapanlar bir mahkemede beraat ederlerken, hakaret sayılamayacak düşünceleri seslendirenler siyasal konumları yüzünden bir başka mahkemede hapis cezası alıyorlarsa, "Yargıya güven" de, "Yargının tarafsızlığı" da doğal olarak tartışma konusu olur.

Yargı ve aktif siyaset

Nitekim oluyor da...
Başbakan Erdoğan'ın Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği'nin (MÜSİAD) Genel Kurulu'ndaki konuşmasında yer alan şu sözlerini, haberlerde izlemişsinizdir:
- "Yargı siyasallaşmadı, yargı siyasete soyundu. Şu anda fark bu... Bakıyorsunuz gayet rahat bir şekilde siyasete müdahale edip, şunu da söyleyebiliyorlar; vatandaşlara çağrı yapıp 'Sakın bu Anayasa değişikliğini desteklemeyin', parlamentoya çağrı yapıp 'Sakın bu Anayasa değişikliğini desteklemeyin'... Bir yargı mensubu böyle bir çağrı yapabilir mi?"
- "Bu işi bu kadar seviyorsan cüppeni çıkar gel siyaset meydanına çık. Bu iş böyle yapılır. Nasıl olsa bu Anayasa değişikliğine karşı çıkan partiler var, onlardan birine katılırsın, onlarla birlikte bu mücadeleyi meydanda sürdürürsün. Şu anda zaten iyot gibi de açığa çıktınız, kendinizi gizleyecek bir yeriniz de kalmadı. Siyasi arenada olanların yaptıkları açıklamalarla sizin açıklamalarınız birebir, kelimesi kelimesine örtüşüyor. Kendinizi artık gizleyemezsiniz. Artık bu kadarına da pes..."
Sanırım hepimiz bu tür gelişmeleri izler ve bu içerikli konuşmaları dinlerken "Keşke işler bu noktaya gelmeseydi" diye düşünüyoruzdur.

Kime güveneceğiz?

Ama biliyoruz ki işler bu noktaya bugün gelmedi.
İstiklal Mahkemeleri dönemini bir kenara bırakalım... Yassıada Adalet Divanı'ndaki duruşmalar sırasında da, işler bu noktadaydı.
Musluk kapatır gibi partiler yargı tarafından kapatılırken, cumhurbaşkanı seçilebilmesi için 367 şartı getirilirken, insan hakları ihlalleri içeren yerel yargı kararları Avrupa İnsan hakları Mahkemesi tarafından sürekli mahkûm edilirlerken ve adaletsizlik duygusunu pekiştiren sayısız benzer durum kamuoyuna yansırken de işler bu noktada değil miydi?
Yargıya da, babanıza da güvenmeyeceksiniz diyelim.
Kime güveneceksiniz peki?
Mesela öğretmeninize bile güvenmezseniz, ne yaparsınız bu dünyada?
Sevgili hemşehrim, askerlik arkadaşım, Gaziantep'in Nizip'inden çıkıp Orta Asya'ya uzanan sayısız yatırımın mimarı Bekir Okan'ın "Barak'tan Avrasya'ya" başlıklı biyografisini okuyordum. (Doğan Yayınları)

Öğretmene güvenilir mi?
Bekir Okan'dan bir anıyı aktarayım:
- Ortaokul son sınıfta okula Ahmet diye sarışın, tıknaz bir Türkçe öğretmeni geldi. Sınıftan içeri girer girmez iki arkadaşımın ve benim adlarımızı okudu ve tahtaya kaldırdı. Oysa sınav ya da sözlü yapılacaksa bu önceden bilinirdi. Tahtaya gelir gelmez üçümüze de tekme tokat girişti. Şok olmuştuk. Birimizi bırakıyor, diğerimize vurmaya başlıyordu. Ardından kapıyı açıp tekmeyle sınıftan attı bizi. Hüngür hüngür ağlıyorduk. Gözyaşlarımızın sebebi maruz kaldığımız aşağılayıcı durumdu. Yüzümüz gözümüz de aldığımız darbelerden ötürü şişmişti.
Bu olay ertesinde dayak yiyen öğrencilerin velileri harekete geçer. Okula gelirler, soruşturma başlatılır.
Devamını Bekir Okan'dan okuyalım:
- Meğer o öğretmen bizim platonik olarak hoşlandığımız sınıftaki kızlardan birini beğeniyormuş ve kız öğrencisine kendisini üstün göstermek için böyle bir tavır sergilemiş.
Evet... Son söz olarak ne diyebiliriz?
"Bir kişiye güvenerek aldatılabilirsiniz. Ama bundan daha kötü olan durum, kimseye güvenmeyerek sürekli işkence içinde yaşamak değil midir?"

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA