Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Her şey Başbakan Erdoğan'ın söylemlerine endeksli

Gezi Parkı direnişi çevresinde gelişen olaylar ve eylemler, AK Parti iktidarı için bir nevi başa dönüşü de ifade ediyor.
Şöyle ki...
AK Parti iktidarının ilk dönemi bir nevi "Muhalefetteki iktidar" benzeri görüntüdeydi. Muhtıralar, Cumhuriyet Mitingleri, Kapatma Davası benzeri gelişmeler, Derin Devlet güdümlü vesayetçi demokrasinin AK Parti iktidarı üzerindeki ağırlığını simgelemekteydiler.
Son 2-3 yılda atılan kararlı adımlarla bu görüntü değişti. AK Parti gerçek iktidar oldu. Başbakan Erdoğan da "Tek Adam" olarak görülmeye başlandı.
Gezi Parkı direnişi ertesindeki olaylar ve eylemlerle, birileri tarafından AK Parti iktidarı yeniden sanki çoğunluğu temsil etmeyen bir azınlık iktidarı biçiminde sunulmak isteniyor. Başbakan Erdoğan da milli iradenin değil kişisel dürtülerinin temsilcisi biçiminde gösteriliyor.
Vesayetçi demokrasinin nihai değerlendirmede darbe yapabilen gücü bugün de devrede olsaydı, şu anda cuntanın bildirilerini dinlemekte olacaktık. Geçmişteki benzer gelişmeler hep böyle sonuçlanmadı mı?

Yeni Türkiye farklı ama
Ama şimdiki yapı da, bugünkü Türkiye de eskisinden farklı.
Allah saklasın demokrasi rafa kaldırılmaya kalkışılsa, Türkiye bir anda Suriye'ye dönebilir...
Bu durumda her şey, yani siyasi ve ekonomik istikrarın devamı, iç barışın korunması, Barış Açılımının sağlıklı biçimde sonuçlandırılması, AK Parti iktidarının ve özellikle Başbakan Erdoğan'ın evrensel akla uygun davranmasına bağlı. Öncelikle "Biz yüzde 50'yi temsil ediyoruz" söylemi çerçevesinde diğer görüşlerin azınlıkta olduklarını ifade eden söylemlerin bırakılması gerekiyor. Ayn Rand "En küçük azınlık bireydir, bireylerin hak ve özgürlüklerini yok sayanlar, azınlıkları da yok sayarlar" der.

Farklı bir söylem gereği

Kısacası Başbakan Erdoğan kendi muhafazakâr ve inançlı kimliği yanında, kendisinden çok farklı olan bireylerin ve kesimlerin duygu ve düşüncelerini gözeten söylemlere de ağırlık vermelidir.
Yani Kuzey Afrika gezisi dönüşünde, yeni bir "Balkon Konuşması" ile tüm Türkiye'nin başbakanı olduğunu topluma hatırlatmalıdır. AK Partili kitleleri de bu doğrultuda yönlendirip, toplumdaki kamplaşmayı nötralize edecek bir siyasi ortam için rüzgâr estirmelidir.
Gezi Parkı direnişi ertesindeki eylemleri İstanbul dışında da anarşi ve teröre dönüştüren provokatörlerin tuzağına bu şekilde düşülmez. Derin Devlet'in kalıntıları bu şekilde açığa çıkarlar.
Ne Taksim'in düzenlenmesi, ne de oraya eski kışlanın yeniden yapılması, hayal edilen "2023'ün Büyük Türkiye'si" veya "Barış Açılımı" projelerini tahrip etmeye değer. Büyük kitleler yapılan hizmetleri asla unutmaz.

Ne çok peynir varmış
De Gaulle 5'inci Cumhuriyet Fransa'sı için yola çıkarken "246 çeşit peyniri olan bir ülkeyi nasıl yönetebilirsiniz" sözleriyle ülkesindeki çoğulculuğu iğneleyerek anlatmaya çalışmıştı. Türkiye ise hem Ortadoğu, hem Balkan, hem bir Kafkas coğrafyasının kesiştiği noktada. Aklımız Batı'da, geçmişimiz Osmanlı'da...
Etnik grupların, inanç farklılıklarının, ideoloji ve düşünce ayrılıklarının dökümünü yaparsanız "Fransa'da ne kadar az peynir çeşidi varmış" da diyebilirsiniz.
Bu coğrafyada bireylerin ve toplum kesimlerinin "Özel yaşam" olarak gördükleri alanlara sözlü müdahale bile ciddi sonuçlar doğuruyor.
Kısacası yeniden istikrar, gelişme ve barış çizgisine dönebilmemiz için, Başbakan Erdoğan'a güvenmek durumundayız. Cesaret ille de tehlikenin üzerine gitmek değildir, asıl cesaret tehlike karşısında zarif ve akılcı davranabilmektir...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA