Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ATİLLA DORSAY

Hıncal, SİYAD ve ödüller üzerine

İnsan yaşla olgunlaşıyor. Bunu anlamanın bir yolu da hoşgörünüzün artması. Vaktiyle beni çok kızdıran birçok şeye, bugün aldırmıyorum bile. Bunu, dün sevgili dostum Hıncal Uluç'un '43. SİYAD Fiyaskosu' yazısını okurken tekrar fark ettim. Her yıl hemen aynen yinelenen ve eskiden kızdığım bu yazıların yeni örneği, kılımı bile kıpırdatmadı. Hatta alışılmış bir şeye kavuşmanın gizli memnuniyetini yaşadım bile diyebilirim!
Kendimi över gözükmek pahasına hatırlatayım: SİYAD'ı ben kurdum, bu ödül gecelerini ben başlattım. Hakşinas olmak için ekleyeyim: Sinema yazarlarının bir araya gelip yılın filmlerini seçmesini, ilk kez 1968'de, dönemin Sinematek'inin yayın organı olan Yeni Sinema dergisi, dolayısıyla sevgili Onat Kutlar başlatmıştır, başlamanın onuru ona aittir. Ama sonra dernekleşme ve gelenekselleşme aşamasında benim katkılarım büyüktür. Yıllar boyu bu törenleri bizzat sundum ve tüm sorumluluğunu da yüklendim.
Artık öyle değil. SİYAD başkanlığını olduğu gibi, bu geceleri de gençlere transfer etme zamanı gelmişti. Bu yıl, yeni başkanımız Tunca Arslan işin başındaydı ve en büyük yardımı genel sekreterimiz Deniz Yavuz yaptı. Benim başkanlığımın ilk yıllarında Saim Yavuz'dan aldığım büyük desteği anıyorum da, şimdi oğlunun ayni misyonu yüklenmesi beni çok etkiliyor. Bu yıl da hemen hiçbir şeye karışmadım.
Gece iyi miydi? Birçok hata vardı, kimilerini ben olsam yapmazdım. Ama temel amacına ulaşmıştı: İçtendi, doğruydu, sanatsal seçimler açısından hakkaniyetliydi. Kimse, hele zahmet edip görmemiş olanlar, Kosmos ve Çoğunluk filmlerinin olağanüstü sinema yapıtları olduğunu yadsıyamaz. Seyircinin gidip görmemesiyse ayrı bir sorundur. Ve ne seyirciyi, ne de bu filmleri küçük görmeyi gerektirir.
Sevgili Hıncal'ın asıl kusuru ise hep aynı: İnsafsızlık! Kimi doğru şeylerden, haklı eleştirilerden yola çıkıyor olabilir. Ama öyle bir eleştiri şehvetine kapılıyor ki, tüm ölçüyü kaçırıyor. Başka yazılarında da öyle olmadı mı? Örneğin çok kötü bir havada, nispeten uzak bir yerde ve çok büyük bir salonda yaptığımız gecede salonun yarısından çoğu dolduğu halde, "Dörtte üçü boş salon" diye yazabiliyor. Gayet sempatik ve albenili sunucumuz Şenay Gürler için, "Hiçbir özelliği ve güzelliği olmayan, kupkuru, tonsuz, mizahsız, esprisiz konuşan," diyebiliyor. Hepsi ödüllerini alırken sevinçlerini belirten sanatçılar için, "Kendileri bile gururlu değil. Alıyor işte, laf olsun diye!" yorumunu yapabiliyor. Gerçekten, abartmanın böylesine pes!
Ama en önemlisi, gecenin en güzel anlarını es geçiyor. Yıllardır tüm SİYAD törenlerinde yaptığı gibi... Hürriyet'in dün ikinci sayfasında verdiği olayları örneğin... Kanser tedavisi gördüğü için, aslan yelesi gibi saçları tümüyle dökülmüş, kendisi de zor gelen büyük ustanın, Yusuf Kurçenli'nin Yüreğine Sor adlı filmindeki oyuncusu Tuba Büyüküstün'den ödülünü almasını. Cahit Berkay'ın üç parçayla sazını konuşturak salonu fethetmesini, Tuncel Kurtiz'in Türk şiirinin ustalarını birer birer anarak İngilizce ve Türkçe şiir okumasını hiç anlatmıyor. O, duygusal olduğunu yüzümüze haykıran, TV programını şiir matinesine çeviren, kendi kişisel geçmişinin ustalarını sırası gelince yücelten sevgili Hıncal, bu gecedeki saklı güzellikleri hiç fark etmiyor. Çünkü yine öfkeyle oturmuş yazmaya, ele aldığı şey neyse onu parçalamak, un ufak etmek amacıyla döktürmüş. Neyse, yine de hiç kızmadım. Ve onun gözlükleriyle bakmaya çalıştım. Kızılsa da, öfkelenilse de, SİYAD artık bir olgu, bir kurum. Ve ülkenin sanat yaşamı içinde önemli bir yeri var. Karşı yazılarla bile olsa, hep adı ediliyor. Ne iyi!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA