Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Her ülke eşittir sadece bazı ülkeler biraz daha fazla eşittir...

Benim çocukluğumda şehir hatları vapurlarında üç mevki vardı. Normalde herkes vapurun orta bölümünden biner, birinci mevkiye otururdu. Geminin arka tarafında ise genelde müdavimlerinin tercih ettikleri lüks salon olur, o salonda sıralar bulunmaz, koltuk ve küçük masalardan oluşan daha lüks bir düzen olurdu. Yolculuğun ortalarında bir yerde bir kamarot gelir, ayrıca lüks mevki bileti keser, ek bir ücret ödenirdi. Lüks mevkide yer bulmak zor olurdu, zaten vapurlarda özellikle yoğun saatlerde oturacak yer bulmak her zaman sorunluydu.
Karşı tarafta oturduğumuz için, İstanbul'a gitmek gerektiğinde, ben lüks mevkide oturmak ister, o zaman sanki daha ciddi, uzun bir yolculuk yapmış gibi hissederdim kendimi. Bir de, hiç binmediğim, ayrı bir kapıdan girilen, geminin baş tarafında bulunan ikinci mevki vardı. Orada daha ucuz jetonlarla seyahat edildiğini sorarak öğrenmiştim. Gerçi o mevkiyi ve o mevkide seyahat eden insanları hayal meyal hatırlıyorum çünkü ikinci mevki, ben daha öğrenciyken kaldırıldı. Ne var ki, artık mevki farkı olmamasına rağmen, senelerce ikinci mevkide gitmeye alışık insanlar orada oturmayı sürdürdüler, birinci mevki yolcuları da geminin baş tarafına pek alışamadılar. Daha sonraları lüks mevki de kalktı, ancak oranın müdavimleri de bir süre alışkanlıklarını sürdürüp, koltuklarda boş yer bulamazlarsa ayakta gitmeyi tercih ettiler.
Zaman geçti, vapurlar yenilendi, şimdilerde kimsenin özellikle alışık olduğu bir mekân kaldığını zannetmiyorum. Bir dönem üst güverte, sigara tiryakileri için son sığınma yeri görevini sürdürdü, şimdilerde artık hiçbir yerde sigara içilmediği için bu ayrım da ortadan kalktı.
Uluslararası düzeydeki değişiklikler, bana İstanbul vapurlarındaki değişiklikleri hatırlatıyor. Yeni kurallar, yeni dengeler oluşuyor, yeni özgürce kullanabileceğiniz manevra alanları yaratılıyor. Bir anlamda mevki farkları kaldırılıyor. Yeni mevkileri kullanmakta da serbest olduğunuz her vesileyle hatırlatılıyor. Ancak Türkiye'nin son yıllarda yapmakta olduğu gibi, bu yeni manevra alanlarını akılcı biçimde kullanmaya çalışırsanız, aynen eski şehir hatları vapurlarında, ikinci mevkiden gelip de lüks kamaraya oturmaya çalışanların uğradığı muameleye uğruyorsunuz... Sizin asıl yerinizin pek de burası olmadığı hissettiriliyor.
Financial Times'ta son derece önemli bir makale çıktı Türkiye hakkında, adı da "Nöbetçi etrafına bakmaya başladı" olarak tercüme edilebilir. Türkiye'nin dış politikasını değerlendiren, oldukça önemli saptamalar içeren ve genel bir bilanço çıkarmaya çalışan uzun bir yazı... Bence en önemli saptaması, Türkiye'de bir kesimin ciddi tepkisini çekecek nitelikte: Dışişleri'nin "komşularla sıfır problem" politikasını, Mustafa Kemal Atatürk'ün "yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesine çok benzetiyor.
Makalenin geri kalan kısmına hâkim olan üslup ise, Türkiye'nin bu aktif dış siyasetinin Türkiye'nin kapasitesini çok aşma tehlikesi taşıdığını açıkça veya satır arası hissettiren cümle ve alıntılardan oluşuyor. Makaleyi okuduktan sonra iki yönü dikkatimi çekti.
Birincisi "nöbetçi" sözü; Türkiye, uzak sınırda, Kavafis'in şiirinde olduğu gibi barbarları bekleyen bir nöbetçi olarak görüldüğü sürece mesele yok. Nöbetçi, nöbet yerini bırakır da sınır ötesindeki toplumlarla duygudaşlık kurar, yumuşak güç gibi davranırsa olmuyor. Rahatsız eden bir görüntü veriyor. "Ama artık mevki farkı kalktı" derseniz, "tabii ki artık kalktı" cevabını alıyorsunuz. Mevkiler kalktı da sadece davranışlara ve düşünce kalıplarına henüz bu değişiklik yansımadı.
İkincisi, makalede Türkiye'nin son dönem dış politikası hakkında dürüst bir bilanço yapılıyor. İtiraz edilecek yerleri olabilir, ancak genel çizgileriyle kabul edilebilir olduğunu varsayalım. Acaba ABD'nin ve AB'nin son 15 yıllık dış politikaları için benzer bir bilanço yapılsa nasıl bir sonuç verirdi? Bir sütuna başarıları, diğer sütuna ciddi başarısızlıkları yazmaya kalkarsak, acaba kimin olumlu bulacağı bir tablo çıkardı çok merak ediyorum.
Kısacası, Orwell'in dünyasındaki gibi, yeni dünya düzeninde de her ülke eşit. Sadece kendini gerçekten eşit zanneden ülkelerin de, aslında biraz daha fazla eşit olan ülkelerle kendilerini bir tutmamaları gerekiyor. Bunun değişmesi için sizce ne kadar daha bekleyeceğiz?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA