Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

İkiyüzlülük

Son Gazze olaylarında, Türkiye dış siyasette sesini en fazla yükselten, bu katliamın durdurulması için en kararlı ve ödünsüz üslubu kullanan ülke oldu. Başbakan Erdoğan'ın açıklamaları, uluslararası medyada çok ciddi sarsıntı meydana getirdi. Bu sadece bizim yaptığımız değerlendirmeyle sınırlı değil.
Dış basına bir göz atmak, sadece Arap dünyasında Arap ülkelerinin yönetimlerinin ne hale düştüğünü görmek için karikatürlere bakmak dahi yeterli oluyor.
Türkiye'nin, ABD tarafından "fazla sert" bulunan bu tavrı, karşı karşıya olduğumuz Gazze felaketine bakınca aslında son derece mutedil ve diplomatik bile görünebilir.
Ne var ki, bölgede demokratik hak ve özgürlükleri savunan tüm rejimlerden, tüm müttefiklerimizden de benzer bir tavır beklenirdi. Bunun yerine, genel bir sessizlik ya da olayın vahametini hafifletmek isteyen, bütün bu olanların aslında Hamas'ın işine yaradığını söyleyen değerlendirmelerle karşılaştık.
İlk hakkın yaşamak, ilk ödevin yaşatmak diyen ilkelere bağlı rejimlerin, bu sessizliği ve ürkekliği, ilerde başlarına önemli işler açacak.
Bu vahşete itilen nesiller, gelecekte hiçbir barışı istemeyecek. Önceki yazılarımızda buna değindik. Ancak üç gün önce Der Spiegel'de yayınlanan uzun ve önemli bir söyleşi, Başbakan Erdoğan'ın Gazze tavrını "kırıcı" bulanlar için son derece öğretici nitelikteydi.
İsrail Ulusal Emniyet örgütü Shin bet'in 2005-2011 arasında başında bulunan Yuval Diskin, Gazze'de yaşanan olayların bir daha barış umudunun yaşatılamayacağı bir düzeye gelmesinden, İsraillilerle Filistinlilerin arasında büyük bir patlama yaşanmasından korktuğunu açıkça ifade etti. Diskin'e göre, 1993 Oslo barış süreci ile bugün arasındaki temel fark, bugün "gerçek" liderlerin olmaması. Diskin ne Netanyahu'nun, ne de Mahmud Abbas'ın risk alabilecek, barış için ödün verebilecek gerçek liderler olduğuna inanıyor.
Bir siyasetçinin üslubundan ziyade, sicili ve neler yaptığı önemlidir. 1925 Şeyh Sait isyanından bu yana bir türlü "barış" gelmeyen topraklarda, Türk-Kürt barışı için en önemli, tarihi adımı atmış bir liderden, Başbakan Erdoğan'dan hiç şüphesiz İsrail başta olmak üzere herkesin, her demokratik hükümetin öğreneceği bir şeyler vardır.
İnsanların sağlamlığı, karakter bütünlüğü, tıpkı kurumların ve sistemlerin sağlamlığına benzer. Ancak zor, aşırı gergin durumlarda gerçek direnci meydana çıkar. Herkesten Engizisyon önünde Galileo duruşu sergilenmesi beklenemez belki, ancak asgari düzeyde ilkelerine, yaptıklarına sahip çıkması, bir insanın karakterinin düzeyini gösterir. Hele siyasete soyunduysanız, görüşlerinizin arkasında durmanın kimi zaman ne kadar zor olduğunu görerek yalpalayabilirsiniz.
Yalpalamadığınız zaman, "lider" olursunuz.
1993'te bir yanda Yasser Arafat, diğer yanda İtzhak Rabin vardı. Her ikisi de, savaşın içinden gelmiş, yaşamını hiçe sayarak savaşmış liderlerdi. Önce Rabin, sonra da Arafat kurban edilmeseydi, bugün orta Doğu bambaşka bir yer olabilirdi.
Olmadı, olamadı. Barış için, değişim için açıkça, herkesin gözü önünde, risk alarak, halktan destek isteyerek tarih yazan liderler, maalesef her zaman başarılı olamazlar. Onların başarısızlıkları, insanlık için önemli kayıp oluşturur, tıpkı bugün Gazze felaketinde gördüğümüz gibi... Bir de yaptığının arkasında duramayan, ikiyüzlülüğü siyaset yapmak zannedenler ve onların etrafını saran menfaat gözeten fırsatçılar vardır. Onlar başarılı olursa, insanlık kaybeder. Darbe girişimlerinde geçtiğimiz aylarda görüldüğü gibi... Başarısız olduklarında ise, demokrasi ve gelişmenin önü açılır. Bu, daima böyle olmuştur.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA