Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Tıp hocalarına 'performans'

İki şey söyleyerek başlayayım. Birincisi benim, hepsi de göğsümü gere gere dünya çapında diyebileceğim, çok doktor dostum, yakınım vardır. Bazıları akrabalarımdır, bazıları akrabalarımdan yakın ahbaplarımdır. Son zamanlarda onları bir hayli endişeli ve kırgın görüyorum. Nitekim tedirginliklerine ve tepkilerine yol açan nedenleri geçen haftalarda gösteriler düzenleyerek protesto ettiler. Ne yazık ki, bu tepkiler basında yeterli bir yankı bulmadı. Özellikle tıp akademisinin sorunlarına basının çok daha derinlemesine eğilmesi gerekirdi.
İkincisi, tam da bu. İlgili uluslararası literatürde Türkiye'deki sağlık düzenlemeleri, gelişmeleriyle ilgili bir tartışma cereyan ediyor. Ben de bir akademisyenim ve hem konuya bu şekilde yaklaşılması gerektiği kanısındayım hem de tıp akademiyasının düzenlemeler konusundaki eleştirilerinin bu anlayışla ele alınması gerektiğine inanıyorum.
Sorun performans sistemi.
Çok kaba bir şekilde özetlemek gerekirse devlet tıp fakültelerindeki akademisyenlerin daha fazla hasta görmesini istiyor. Hacettepe Tıp Fakültesi Çocuk Nörolojisi Bölümü'nden Prof. Haluk Topaloğlu'nun makalesinde verdiği bilgiye göre akademisyenlerden zamanlarının % 75'ini hasta görerek geçirmesi bekleniyor. Gene Dr. Toplaoğlu'na göre istenen "performans"ın sağlanabilmesi için her hastaya ancak birkaç dakika ayrılabilecek. Kronik hastaların izlenmesi bu sistemde neredeyse olanaksız.
Dahası şu: diyaliz yapmak 10, akut karın ağrısına bakmak 20, kulak burun boğaz muayenesi 150, fıtık ameliyatı 600 puan. Her doktor yılda belirli bir puan miktarı tutturmak zorunda. Peki, diyor, Topaloğlu, bu durumda endokrinoloji, pediatri, cerrahi gibi karmaşık tıp dallarında ortaya çıkan daha çetrefil sorunları nasıl gidereceğiz? Onlar sisteme entegre edilmediği için tıp mensuplarının en çok korktuğu şey olan "hatalar" başgöstermeyecek mi?
İşin daha beter bir yanı da mevcut. Hasta görmek elbette bir tıp hocasının çok önemli bir faaliyeti. Kabul etmeyen yok. Fakat bu hocaların çok ciddi iki sorumluluğu ve işlevi daha var: bilimsel araştırma yapmak ve genç kuşakları yetiştirmek. Tıp öğrencisinin yetiştirilmesi, siyaset bilimi öğrencisinin yetiştirilmesinden mukayese edilemeyecek şekilde farklı. Peki, nedir o alanlarda durum? Doğrusu çok vahim. Profesör Topaloğlu'nun yazısından izliyoruz. Bir kere, diyor hoca, odada oturup yeni yayınları izlemek, okumak, üstlerinde düşünmek için zaman ve 'puan' yok. Haydi yaptık diyelim, uluslararası bir hoca için en prestijli mesele olan, SCI tarafından taranan dergilerde bir yazı yayınlayınca aldığımız puan sadece 200. Eh, bu satırların yazarı da içindedir bu işlerin, biliyor, öyle bir yazının yayınlanması iki yıldan az sürmez. Topaloğlu bir de traji-komik bir saptamada bulunuyor. Nobel Tıp Ödülü'nü alırsanız performans sistemi içinde karşılığı 10000 puan. Onun da tekrarlanması bekleniyor.
Şimdi ne olacak?
Tam zamanlılık önemli bir kavram. Bir insan akademiyi veya tıbbi pratiği seçmeli. Kimsenin buna bir itirazı yok. Fakat akademiyi sadece "hastaneye" dönüştürmek yanlış. Hele bilimsel araştırma içinde ömrünü geçirmiş ve geçirmek isteyenlerden bunu beklemek, onları buna zorlamak olacak iş değil. O vakit devlet başka bir yöntem bulup bilimsel araştırma ve eğitimle uğraşanları tümüyle araştırmaya mı teksif edecek? Bu da olanaksız bir şey, çünkü tıp eğitiminin pratikten ayrılması imkânsız. Performans da elbette izlenmesi gereken bir husus. Ama inceliklerini hesap etmek şartıyla. Bir de şunu unutmayalım ki, dünyanın her yerinde tıp ve hukuk eğitimleri diğer branşlardan farklıdır. Bunu da bir üniversite yöneticisi olarak kaydedeyim.
Şimdi bırakalım son dönemde tıp alanında meydana gelen iyileştirmeleri, atılımları bir tarafa. Ortada çok önemli, çok ciddi bir sorun var. 30 bin insan sokaklarda yürüyor, eylem yapıyor. Hiçbir şey olmamış gibi davranmak, bunları sadece ideolojik kökenli tepkiler diye nitelendirip tümüne göz kapamak manasız bir şey. Daima bir uzlaşma noktası vardır. Onu arayıp bulmak iyi yöneticiliğin de erdemin de baş koşuludur.
Hak, iane değildir.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA