Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Sosyalistler, Kürtler ve seçim

Çok önemli bir şey oldu ve bu seçim Türk siyasetinin çok uzun sürmüş bir saçmalığına son verdi. "Kerim" devletimizin 1971 askeri darbesinden sonra bir bölümünü astığı, diğer bölümünü ise bir ahırda sıkıştırdıktan sonra üstüne havan mermisi atarak katlettiği 1968 kuşağının en önemli temsilcilerinden birisi, Ertuğrul Kürkçü parlamentoya girdi. Üstelik de fikirlerini değiştirmeden, sosyalist iddialarından vazgeçmeden. Aynı şekilde Sırrı Süreyya Önder ve Levent Tüzel de sosyalistlerin temsilcisi olarak meclise seçildi. Bunu Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloku sağladı. Türkiye'nin parlamentosunda sosyalist adayların bulunması neresinden bakılırsa bakılsın son derecede önemli bir gelişmedir.
Bu oluşum kendiliğinden ortaya çıkmadı. BDP'nin attığı bir adımın sonunda gelişti ve bu sonucun manasız % 10 barajını fiili olarak devre dışı bırakmasından başlayan dünya kadar olumlu sonucu oldu. Öylelikle de BDP Türkiye siyasetinde çok önemli bir rol oynama noktasına erişti.
Her şeyden önce BDP bu seçimlere Kürt hareketinin ulusal birliğini sağlayarak girdi. Şerafettin Elçi'den Altan Tan'a kadar çok farklı kesimden insanlar Kürt siyaseti etrafında birleşti. Başlı başına önem taşıyan bu husus o derecede ilginç bir tablo meydana getirmiştir ki, bugün, söz konusu hareketin daha önceki isimleri karşısında bu yeni şahsiyetler ortaya çok daha "taze" beklentiler çıkarmıştır.
İkincisi, BDP bu seçimlerde milletvekili sayısını daha öncekine oranla fazlasıyla artırmasına mukabil oylarını aynı oranda artırmamış ama bölgenin dışına çıkabilme başarısını göstermiştir. Kuşkusuz kısıtlı olmakla birlikte BDP'ye Türkiye'nin farklı bölgelerinde verilen oylar Kürt sorununun çözümünde toplumun beklentisini işaret etmektedir ve bu çok önemli bir dönemeçtir.
Bu koşullar altında BDP hareketinin önümüzdeki dönemde Kürt meselesini hangi düğüm noktalarında çözeceği başlı başına bir sorudur. Fakat ondan hemen önce başka bir şeyi hatırlatalım.
Kürt siyasetinin birinci derecede temsilcisi BDP'dir ama bu Ak Parti'nin bu alanda yok olduğu, yok sayılabileceği anlamına gelmez. O tam bir safdillik olur. Toplumun % 50'sinin oyunu almış bir iktidar partisinin böyle bir süreçte devre dışı kalması elbette düşünülemez. Kaldı ki, GDA'da % 13 dolayında oy yitirmesine rağmen Ak Parti bölgenin en diri partisidir. Bazı illerde BDP'yi geçmiştir. Ayrıca yitirdiği oylar 2007 seçiminin çok özel koşullarında aşırı derecede şişmiş oylardı. Bu bakımdan Ak Parti bölgede hâlâ çok güçlüdür. Dolayısıyla çözüm bu iki nedenden ötürü onun inisiyatifinde cereyan edecektir.
BDP'nin bu dönemde nasıl bir güzergâh üstünde hareket ederek mevcut sorunun aşılmasına katkıda bulunabileceğini irdelemeye dönersek şunlar söylenebilir.
Birincisi, Kürt sorunu sadece bir bölgenin değil bütün Türkiye'nin sorunudur. Bu gerçeğe göz kapatarak bu sorunu aşmanın olanağı yoktur. Problem GDA'da değil Batı'da çözülecektir.
İkincisi, Kürt sorunu artık anlaşılıyor ki bir anayasal sorundur. Öncelikle. Bir ekonomik ve sosyal veya kültürel sorun değildir. Dolayısıyla çözümü demokrasinin dönüştürülmesiyle doğrudan ilişkilidir. Bu zor bir hedeftir. Kürt hareketi silahlı bir çatışmanın içinden geçerek geliyor. O çatışma çok can yaktı ve iki tarafın da hafızası da henüz çok taze. Bu nedenle de tarafların birbirine karşı yaklaşımı çok hassasiyet gerektirir. Bunun ne derecede önemli bir nokta olduğunu İrlanda sorununun çözümünde kilit rolü oynayan Jonathan Powell'ın Great Hatred, Little Room (Büyük Nefret Küçük Oda) isimli yapıtına göz gezdirenler kolaylıkla anlayabilir.
Bu bakımdan elde edilen sonuç bir kesimin özgül isteklerinin somutlaşması değil onları içerecek çözüm iradesinin her türlü ipotekten arındırılması anlamına gelir. Bu Kürt kesimine verilen oyların manasıdır. Hele Ak Parti'nin anayasayı kendi başına değiştirecek bir sonuca ulaşamamış olması bu gerçeğin diğer taraftaki büyük işaretidir.
Bütün bu koşullar yeni parlamento düzeninin sosyalist-Kürt ittifakıyla önemli bir dönüşümü gerçekleştirmeye aday olduğunu ortaya koyuyor. Ama bu Kürt kesimine yeni sorumluluklar da yüklemektedir. Hele bu kanadın da kendi içinde radikalizmden ılımlılığa, aydınlarıyla siyasetçileri arasındaki görüş ayrılığına, Kandilli, İmralı gibi karar odaklarına kadar çok çeşitli iç dinamikleri olduğu düşünülürse sorunun bu kesimdeki iç formülasyonunun da hassasiyet gerektirdiği görülür.
Çok önemli bir kavşak noktası BDP ve sosyalistler...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA