Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Kültür özerkleşiyor mu terk mi ediliyor?

Pazar günleri Sabah'ın ekinde yayınlanan yazılarımı bu köşenin okurları izliyor mu bilmiyorum. Geçen hafta o köşede şimdi Başbakanın açıklamasıyla başka bir boyuta ulaşan tiyatrolar konusunu ele almıştım. Başbakanın getirdiği önerinin ayrıntılarından henüz haberdar değiliz.
Gene de o kadar zıtlaşma ve sert bir üslupla olmasaydı kesinlikle daha iyi olacağını düşündüğüm önerisi benim için önemli.

***

Önemi, söz konusu ettiğim yazıda anlattıklarımdan kaynaklanıyor.
Burada da özetleyeyim: 1991'den 95 seçimleri sonrasına kadar Kültür Bakanlığı'nda danışmanlık yaptım. Bu danışmanlık SHP'nin DYP ile kurduğu koalisyon hükümetleri döneminde cereyan etti. Yani Kültür Bakanlığı sosyal demokrat olduğunu söyleyen bir iktidarın elindeyken daima çok önemli bir görüşü savundu.
Bu görüşü ilk kez Bakan Fikri Sağlar koltuğuna oturduktan hemen sonra yaptığı ve metnini benim yazdığım bir açıklamayla temellendirdi. Buna göre 'kültür politikası devletin kültür politikası olmayacağını söyleyen' politikaydı. Belki biraz köşeli bir sözdü ama maksadı açıktı: devletin 'opera ve balesi', devletin 'tiyatroları', devletin 'sanat galerileri' olmamalıydı. Olmamalıydı da bunlarla kimse ilgilenmemeli miydi? Hayır, politika çok açıktı: bu alanlar devletten, devletin ideolojik hegemonyasından, müdahalesinden, ne derseniz deyin, kurtarılmalıydı. Özerkleştirilmeliydi.
Bağımsızlaştırılmalıydı.
Devlet kitap basmamalı, yayın yapmamalıydı.
Onun yerine bu alanların, kendi temsilcilerinden mürekkep kurullar tarafından, sivil, katılımcı, paylaşımcı ve çok saydam bir biçimde yönetilmesini sağlamalıydı.
O merkezi kurumda devlet de mevcut olmalıydı. Ama işlevi bütçeden o kurullara para aktarmakla sınırlı kalmalıydı. Kurullar kurumları yönetmeliydi. Politikalarına, repertuvarlarına, istihdamlarına onlar karar vermeliydi. Bir tek belki kütüphaneler bu uygulamanın dışında kalabilirdi.
Kendimizden uydurmamış, bu yöntemi dünyadaki örneklerini inceleyerek oluşturmuştuk.
Sağlar, ikinci kere bakan olunca bir Ulusal Kültür Sanat Konseyi vücuda getirdik. Her sanatsal üretim alanının temsilcisi olan kurum orada mevcuttu. Yapılan protokolle de bu konsey kabul edildi. Sonra biz iktidardan gittik, gelenler de bu işleri önemsemediler, bugüne eriştik.
***

Dolayısıyla Başbakanın bugünkü önerisi doğrudur ama kısmen doğrudur. Haklıdır; devlet 21. yüzyılda tiyatroculuk, operacılık, yayıncılık yapmamalı. Ama bu devletin hiçbir şey yapmayacağı anlamına gelmez. Kültür Bakanlığı o alanlarda diğer özel kurumların gerçekleştiremeyeceği projeleri ayağa kaldırmalıdır bu bir. İkincisi o alanlara mutlaka kaynak aktarmalıdır.
Sorun yönetim sorunudur. Demokratik tüm ülkelerde yöntem, yaklaşım, model budur. En merkezi olduğunu sandığımız, saydığımız Fransa'da da o merkezi yapı kendi içinde esnemiş ve bu noktaya kaymıştır.
Unutmayalım ki, 1968 olaylarını başlatan bir neden de Kültür Bakanı efsanevi Malraux'nun Sinematek başkanı bizim İzmirli levanten Langlois'yı görevden almasıydı.
Aynı Malraux protestolar neticesinde aynı kişiyi makamına iade etmek sorunda kalmıştı.
Hükümet de düşünsün derim serinkanlılıkla, kültür çevreleri de. Kültür daima orkestradaki birinci kemandır. Akordu bozulmamalıdır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA