Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Ön Yargı!

Piyasada bir "görünmez el" vardır. O el, ekonomik yaşamın doğal düzenini sağladığı düşünülen güçtür. Demokrasilerde de "görünmez el"in varlığı yazılı olmayan kuraldır. O el, "kamuoyu vicdanıdır!" Vicdan terazisi iyi çalışmazsa, durumdan vazife çıkaran "karanlık el teorisi" gerçeğe dönüşür. Ki Türkiye bunu yaşamıştır.
AK Parti'nin hazırladığı anayasa değişiklik paketi üzerindeki tartışmalar giderek "serbest güreş" kimliğinden uzaklaşmakta "grekoromen" niteliğe bürünmektedir. Serbest programda, hemen herkes "Anayasa tepeden tırnağa değişmeli" demekte, grekoromen bölümde "ama", "ancak" türünden ön şart ifadeleri ile meselenin özü unutulmaktadır.
Çarpıcı husus, sivil toplum kuruluşlarının anayasa konusunda meclisteki partilere göre daha hazırlıklı olmasıdır. Şu an ön plana çıkan iki husus ise "Anayasa değişikliğinden ziyade yeni anayasa" ihtiyacı ve "Anayasa'nın olabildiğince geniş tabanlı uzlaşmayla elden geçirilmesi" gereğidir.
Kuşkusuz, anayasanın nasıl değiştirileceği yine anayasanın içinde yazılıdır. Anayasal yollar izlendikçe, meşru yöntemden ve ortaya çıkaracağı sonuçtan kimsenin yakınmaya hakkı yoktur. Lakin demokrasi "uzlaşma için tüm yollar denendikten sonra millete başvurmayı" da içermektedir. Maalesef Meclis zemininde ortak payda bulma ihtimali zayıftır. Sivil toplum ve kanaat önderleri ise "işin aceleye getirildiği" kanaati ile vicdan terazisinden mesaj iletmektedir.
Anayasa paketinin en önemli bölümü "yargı reformu"na odaklıdır. "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." Bu cümle, her şeyin başı olmakla birlikte sonu değildir. Zira "Millet egemenliği yetkili organlar eliyle kullanır." Bu yüzden, erkler arası denge hayati önemdedir. Halihazırda, "Sürekli hata yapan, gizli ajandası bulunan, rejimi dönüştürmeye çalışan" bir hükümet bulunduğunu öne süren ve buna göre "rejim bekçiliği yapan", "yorum yoluyla yetkisini genişletip siyasi alana uzanan" kurumlar söz konusudur. Yargı kurumları da bu tespitten bağımsız değildir. Öte yandan yargının kararları, siyasilerin işine gelmese de hüküm ve sonuç doğurmaktadır. Bu yönüyle, "hükümetin tüm icraatını engelleyen, önyargılı, ideolojik yargı" eleştirisi de yer yer abartılıdır.

***

Yüksek yargı mensupları, HSYK ve Anayasa Mahkemesi için tasarlanan modelden rahatsız olduklarını hissettirmektedir. Esasen yargı bağımsızlığının sigortası gibi sunulan HSYK'nın güncel yapısı sağlıklı, dengeli ve geniş tabanlı değildir. Buna karşın paketteki şekliyle HSYK'ya, birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve savcılardan üye seçimi, riskli yanlar içermektedir. Örneğin, yerel düzeyde görev yapan bir hâkim veya savcının HSYK'ya üye olabilmek için bulunduğu ildeki iktidar partisi temsilcisi veya belediye başkanı ile kulis yapması, siyasi destek araması örtülü biçimde teşvik edilecektir. HSYK'ya seçilen üyenin, bir süre sonra tekrar kürsüye dönmesi halinde ne olacağı, müfettiş denetimiyle alakalı sorunların nasıl giderileceği belirsizdir. Bu nedenle HSYK'da yüksek yargının temsil ağırlığını bir kez daha düşünmekte fayda vardır. Bunun ötesindeki iddialar, statükonun korunmasına matuf olup makul değildir.
Hassas bir diğer nokta da Cumhurbaşkanı'nın, Anayasa Mahkemesi'ne üye seçimiyle bağlantılıdır. Halen Cumhurbaşkanı, Yargıtay ve Danıştay'dan önerilen isimler arasından Anayasa Mahkemesi'ne üye atamaktadır. Prensip olarak bu yöntem korunmakla birlikte, Köşk'e önerilecek adaylar bakımından değişime gidilmektedir. Yargıtay ve Danıştay'da her bir üye, Cumhurbaşkanı'na sunulacak listede sadece bir aday için oy verebilecektir. Burası, bam telidir. Cari sistemde, her iki yargı organının üyeleri, önerilecek üç aday için de oy kullanabilmektedir. Bunun anlamı, şayet o yargı kurumunda hâkim bir görüş varsa (sosyal demokrat, liberal, muhafazakâr vb) o formata uygun adayların Köşk'e iletilmesi, diğerlerinin şansını kaybetmesidir. Ama her üye, bir aday için oy kullandığında Cumhurbaşkanı'na farklı görüşleri temsil eden liste ulaştırılabilecektir. Belki de Çankaya en çok oy alanı değil, en az oy alanı Anayasa Mahkemesi'ne atayabilecektir. Eski tekelci zihniyetin kırılması, bir başka tekel yaratma tehlikesini bünyesinde barındırmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Cumhurbaşkanı'nın, Anayasa Mahkemesi'ne 16 üye ataması yerine bu sayı sınırlanıp, yüksek yargı kurumlarının kendi iç seçimlerini yapmasına fırsat tanınabilir. Bunun dışındaki hususlar, takıntıdan ibarettir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA