Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Anayasa'ya en çok işadamı ve çalışanlar sahip çıkmalı

Referandumdan çıkacak sonuç ekonomiyi de etkileyecek. Özelleştirme ve yeni yatırımların önünde engel olan 'yerindelik denetimi' ilkesi değişecek

Artık gündem "anayasa paketi!" Anayasa değişikliğinin, yargı ile ilgili bölümleri üzerinde bolca konuşuldu. Sıra ekonomiyle ilgili yönlerinde. 12 Eylül 2010'daki referandumdan çıkacak sonuç, özel sektörün, küresel sermayenin kaderini de doğrudan etkileyecek. Şimdi, "Anayasa paketi ile ekonominin ne ilgisi var?" dediğinizi duyar gibiyim. Öylesine yakın ve ilginç bağlar mevcut ki...
Örnek için tek konu bile yeterli: "Yerindelik denetimi!" Oldukça teknik olan bu kavram, son 15 yılda kritik mali süreçleri teslim aldı. Mesele, idari yargının çalışma tarzı ile ilgili. Şunu kabul edelim, "Türkiye'de vatandaş, idare karşısında zayıftır." İdarenin her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine açık olduğu için sade vatandaş da patron da memur da hakkını yargıda arar. Ve dönemsel siyasi tercihler karşısında korunabilir. Bu nedenledir ki İdare ve Vergi Mahkemeleri ile Danıştay, hayati önemdedir. Lakin, bu mahkemelerin analiz süreçleri yer yer ekonomiyi gölgelemektedir. Zira idari yargı organları, önlerine gelen dosyada "hukukilik denetimi" yapabilir. Ama "yerindelik denetimi"ne girişmeleri, yani kendilerini idarenin yerine koymaları kaotik durumlar ortaya çıkarmıştır. Esasen Anayasa; yargı denetimini, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlandırmıştır. Yani, yargı organlarının, yürütmenin takdir yetkisini ortadan kaldırması mümkün değildir. Uygulamada idari yargı, yerindelik denetimleri de yaparak idarenin elini kolunu bağlayabilmiştir. "Kamu yararı" tanımı genişletilerek çok sayıda özelleştirme kararı iptal edilmiş, küresel sermayede tereddüt yaratılmıştır.

***

Yeni dönemde, "Yargısal denetim, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz" vurgusu ile karmaşa giderilecek. Çünkü, denetim belirsizliğinin yansıması çok ağır oldu. Mesela, Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin 2003 yılında otobüs biletlerine yaptığı zam için açılan dava, 7 yılda sonuçlandı ve zam iptal edildi. Bu durum, "İdari yargı, otobüs bilet fiyatına karar verebilir mi?" sorusunu dahi gündeme getirdi. Evet, karar görünüşte vatandaşın lehine ama ekonominin gerçeklerine aykırı idi. Zaten, daha sonra düzeltildi. Özelleştirme İdaresi'nin 2007-2008 yıllarında ihalesini yaptığı, Anayasa gereği imtiyaz sözleşmelerinin onaylanması için Danıştay'a gönderdiği liman işletme hakkı devirlerinde de problem yaşandı. İzmir, Bandırma ve Samsun limanlarının işletme devri onayları 2 ay içinde çıkması gerekirken süre 2 yılı aştı. Haliyle özelleştirme gelirleri aksayınca borçlanma arttı, fatura millete ödetildi. Bu ve benzeri sorunları, 1990'lı yıllardaki Telekom özelleştirmesinde de görmek mümkün, Tüpraş'ın satışında da, İstanbul'daki arazi değerlendirme projelerinde de.
Şimdi idari yargının hakkını da yemeyelim. Teşekkürü hak eden bir kararı anımsatalım. Bir ara İsrail firmalarına verileceği iddia edilen mayınlı arazilerle ilgili olarak Danıştay demişti ki..."Mayın temizlenmesi hizmetinin satın alınması ile temizlenen arazinin tarımsal amaçlı kullandırılması işinin aynı ihalede birleştirilmesi durumunda, bu ihtiyaçların en uygun şartlarla karşılanacağından söz edilemez. İhale şartnamesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır." Bu kararla ülkedeki İsrail sendromu ortadan kalktı, mayın temizleme yöntemi de değişti.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA