Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Öcalan'dan Mandela çıkar mı?

Profesyonel sınır birliği, terörle mücadelede bütün dertlere deva olacak mı? Aslında hayır. Peki, siyasi risk alarak demokratik açılımı gündeme getiren ve canlı tutmaya çalışan Hükümet, askeri yöntemleri öncelik haline mi getiriyor? Hayır. Açılım hedefi ile paralı asker formülü tezat teşkil etmiyor mu? Yine hayır.
Geçenlerde, terörle mücadele konusunda yoğun mesaisi ile bilinen bir bakanla konuşuyordum. Mesele döndü dolaştı, "istihbarat zafiyeti" ve "askeri tedbirlerin" niteliğine geldi. "Askerin, isteyip de alamadığı bir şey yok. Bunun için teşekkürleri bile var. Terörle Mücadele Yüksek Kurulu Toplantıları'na Maliye Bakanı'nın çağrılmasının nedeni de bu idi" dedi. Öyle anlaşılıyor ki Hükümet, Habur'da yara alan açılım sürecine yeni kimlik kazandırmak ve Habur üzerinden yürütülen siyasi istismar kampanyasını boşa çıkarmak için "profesyonel asker" kartını da açmış durumda. Bu modelin başarısı sanırım iki yönlü fayda sağlayacak. Her şeyden önce, zorunlu askerlik yükümlülüğü kapsamında sınır bölgesine gönderilen, dağda gün sayan, deneyimi sınırlı Mehmetçiğin şehit olması ile gelişen toplumsal infial kontrol altına alınmış olacak. Ve aynı zamanda, "Güvenlik boyutunda alınması gereken ne tedbir varsa alınıyor. İşte sınırlarda profesyonel birlikler konuşlanıyor. Ülke içinde uzman özel harekât birlikleri ile mücadele veriliyor. Ama terörü sonlandırmak için milli birliği, kardeşliği pekiştirecek başka adımlar da gerekiyor" diyebilecek. Bir anlamda açılım güncellenecek. Muhtemelen bu sayede, muhalif partilerin elindeki kozlar alınarak, ülkenin geleceğini düşünen sorumlu her aktör, asli çözüm için formül üretmeye zorlanabilecek.

***

Terör örgütünün gerek güvenlik güçlerine gerekse bölgedeki ekonomik varlıklara yönelik saldırıları ile masaya oturma planını uyguladığı artık gün gibi açık. Daha önce de denenen bu kanlı senaryo, barış içinde bir arada yaşama şansını hep sekteye uğrattı. Ve bugünkü gidişat da dünden farklı değil. Bu tabloya, BDP-PKK ekseninde gelişen "anayasa referandumunu boykot" manevrası da eklendiğinde, zihnin arkasında saklanan niyet deşifre oluyor. Zira PKK, ABD ve İsrail'le ilişkilerdeki inişli çıkışlı grafiği terörle mücadelede yumuşak halka haline getirmeye, Barzani yönetiminin Ankara'ya verdiği desteği kesmeye çalışıyor. Bu sayede, etnik siyasetin kızıştırılacağı ve kolaylıkla kapsamlı anayasal taleplerin uzantısı haline getirilebileceği hesaba katılıyor. Abdullah Öcalan ise Güney Afrikalı siyahi lider Nelson Mandela kimliğine büründürülerek, uluslararası çevrelerin Türkiye üzerindeki operasyonunun figürü olarak kurgulanıyor.
***

Terör denilince, ilk akla gelen kentin Hakkâri olması da üzerinde düşünülmeye değer. 2002 seçimi öncesinde Van ve Hakkâri'de nabız tutmuştum. Özellikle Hakkâri'ye hâkim olan hava "güvensizlik"ti. Asker, polis, maliyeci, doktor, öğretmen, mühendis kendi vatanında yabancı gibi duruyordu. Bir an önce dönüşü düşünüyordu. O gün olduğu gibi günümüzde de Hakkâri, terörle mücadelenin laboratuarı sanki. İç ve dış unsurlar, ekonomik ve psikolojik faktörler iç içe. Terör üzerine söz söyleyecek herkes, Hakkâri'deki şu yapıyı nasıl değiştirebileceği ile işe başlayabilir. Örneğin, her evde en az bir kişi ya dağda ya da cezaevinde. Her ailede çatışmada yaşamını yitirmiş veya sakat kalmış birileri var. İşsizlik oranının en yüksek olduğu illerin başında. PKK'yı, terör örgütü olarak görmüyor. Üç ülkenin kesiştiği özel coğrafi yapısı nedeni stratejik. Savaş uçakları ve helikopterler sürekli uçuş halinde. Yaylalar kapalı.
Netice olarak, askeri seçenek tamam da yukarıdaki problemler yumağı sadece fabrika açılarak çözülebilir mi? İşte bunun için demokratik seçeneğe şans tanınması gerekiyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA