Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Kürt sorununa yönetsel bakış!

Geçtiğimiz yılın son günü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer konuğumuzdu. Dinçer, Başbakan Başdanışmanı ve Başbakanlık Müsteşarı iken kamu yönetimi reformu üzerinde çalışmıştı. Sohbetimiz sırasında bir ara yüzünde buruk ifade belirdi ve 6 yıl öncesine gitti. Şakayla karışık, "Basın beni dövünce, kamu yönetimi yasasını çıkaramadık!" dedi. Yakından tanımayanlar için söyleyelim, Dinçer "sistem tasarımcısı" bir siyasetçi. Güncel konuların akışı içinde gelecek planlamasına da vakit ayıran nadir isimlerden. Bakanlık öncesi dönemi çok yönlü olduğu için Dinçer'le, sosyal güvenlik sisteminin yanı sıra Kürt sorununa yönetsel çözüm önerilerini ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun, "Güneydoğu'ya fabrika" modelini de konuştuk.

***

Önce, Kemal Bey'in vaatlerinden başlayalım. Olağanüstü kurultayda sıralanan 41 vaadin mali portresi için her bakan hesap yaptırmış. Fatura, 200 milyar liraya yakın çıkmış. Sadece, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde tarım sektörü hariç işsizlerin istihdamı için gereken kaynak tutarı ise 98 milyar lirayı bulmuş. Dinçer, haklı olarak, "Bir sefer para harcayabilirsiniz ama bunu devamlı kılamazsınız!" dedi. Bölgedeki öncelikli sorunun "terör" olduğunu yineledi ve şöyle devam etti:
"Öyle büyük laflar etmeye gerek yok. Ekonominin işleyiş mantığı belli. Yeter ki biz terör baskısını azaltalım, güvenli ortam ve makul teşvik sağlayalım. Kuzey Irak, Suriye, İran, Ermenistan, Azerbaycan çevremizdeki ciddi pazarlar. Yatırımcı koşarak gelir."
***

Ve tabii ki kritik konu. "Kürt sorunu!" Dinçer, prensip olarak asli sorumluluk alanı dışında yorum yapmamaya özen gösteriyor. Ama bu yakıcı sorunun "yönetim" boyutu da olduğundan şu bilgiyi paylaşıyor:
"Hazırladığımız kamu yönetimi reformu reddedilmeseydi bugün yaşadığımız birçok sorunla karşılaşmayacaktık. Çünkü o sistem modern devlet öneriyordu. Vatandaşa saygın biri gözüyle bakılacaktı. Bunu yapamadığımız sürece Kürt kadar Türk'ün de Sünni kadar Alevi'nin de sorunu olacak. Terör, bölgeden insan desteği alıyorsa, önünü kesmenin yolu o insanları adam yerine koymak ve 'sen önemlisin' demek. Bunu zihniyet değişikliğiyle ve demokratik katılımı artırarak yapabilirsiniz. Kişiye değer verirseniz, ne düşündüğünü sorarsanız çözümün parçası olur. Örneğin, 'Osman Baydemir de bu ülkenin lehine çalışsın' diyen varsa, yolu belli. Onu çağıracaksınız, şehrin çözüm toplantılarında söz sahibi yapacaksınız, sorumluluk vereceksiniz."
Dinçer'in, Türkiye'nin aşırı merkeziyetçi yapısına ilişkin tespitleri ışığında Kürt sorununun yeniden ele alınması kaçınılmaz. Bakan diyor ki... "Merkezileşmek, aslında başkasının yapacağı işleri de üstlenmeniz anlamına geliyor. Diyarbakır'da yerel hizmetleri merkezden çözdüğünüzde oradaki kişi açığa çıkıyor ve siyaset yapıyor. Bunu ne zaman yapıyor? Merkezin en güçlü olduğunu sandığı anda yapıyor. Çünkü planlayamıyor ve hesap soramıyorsunuz. Yönetim modelini değiştirdiğinizde vali, belediye başkanı çalışacak, siz de merkezden denetleyip, hesap sorabileceksiniz. Esas güç, hesap sormaktır."
Son noktada ise Demokratik Toplum Kongresi Çalıştayı'nda yazılan reçete var. Bakan Dinçer'in teşhisine katılmamak mümkün değil:
"Önerilere bakınca, 'Kürt kökenli vatandaşlarımız her şeye rağmen şanslı' diye düşündüm. O rapora bağlı yaşasalar, kölelik düzeni oluşacak. Oysa şimdi sorunlara rağmen kölelik yok. Yüksek standartta demokrasi umudu ise canlı!"

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA