Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Seçim sonrası ekonomi

Bir süredir iş dünyasının öndegelen isimleri ile sohbet ediyoruz. Hatta hatırı sayılır işadamı grubu ile bugün, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün davetine icabetle Endonezya'da olacağız. İş âleminin cevap aradığı iki güncel soru var:
1- Seçimin ardından ekonomiye hemen odaklanmak mümkün olacak mı?
2- 2010'da yüzde 9 büyüyen ekonomi, kontrollü bir şekilde yavaşlatılarak yüzde 5-6 sınırına çekilecek mi?
Kuşkusuz bu sorular, seçimin sonucunun tahmin edildiği varsayıma dayanıyor. AK Parti'nin bir kez daha tek başına iktidara geleceği öngörülse de parlamentonun yapısına ilişkin senaryolar, orta vadeli kararların yönünü etkiliyor. Örneğin, Meclis'te kaç parti grup kuracak? Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, kısa süre önce açıkladığı veriler, bugünküne benzer bir tabloya işaret ediyor. AK Parti, CHP, MHP ve bağımsız adaylarla Meclis'e taşınan BDP. Peki, AK Parti'nin 315 - 335 arasındaki milletvekili beklentisi, büyük anayasal dönüşüm için yeterli olabilir mi? Aslında, zor. Zira AK Parti'nin, yeni anayasa ideali için üç ihtimal karşımıza çıkıyor:
1- Her iki seçmenden birinin oyunu alabilmesi (Yüzde 50 civarında oy oranı)
2- MHP'nin baraj altında kalması halinde güçlü sayısal çoğunluk.
3- CHP'nin beklenen oy artışını gösterememesi.
Halihazırdaki veriler, AK Parti için yüzde 40 ve üstündeki bir oy oranına işaret etse de anayasayı tek başına değiştirebilecek çoğunluğu göstermiyor. Seçmenin, Kürt sorununa ilişkin kaygıları MHP'yi bir sigorta faktörü olarak sistemde tutuyor. Kürt aktörlerin, marjinal söylemleri ise tez-antitez yaklaşımı içinde birbirini besleyen bir süreci beraberinde getiriyor.

***


367 ve üstündeki milletvekili sayısına ulaşsa dahi AK Parti'nin, sivil anayasa zemininde uzlaşma arayacağı söylenebilir. Ama büyük bir psikolojik üstünlükle farklı çıkar grupları ve siyasi aktörlerle masaya oturacağı da bir gerçek olur.
Yeni anayasa arayışı, parlamento içindeki diğer partilerin desteğini gerektirirse işler zorlaşabilir. Kaldı ki iş dünyasının önemsediği nokta da bu. 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumu sırasında zıt kutuplara savrulan siyasi partilerin ortak bir payda buluşması kolay olmayabilir. Bu tabloya, Ergenekon hesaplaşması ile seçimden sonra bazı partilerde yaşanacak olası lider değişikliği de eklendiğinde, anayasal reform hızı yavaşlayabilir. Yeni anayasayı zorlayabilecek sivil toplum örgütlerinin, en sonda söyleyeceklerini en başta söylemesi ve toplumun sağduyulu kesimlerini huzursuz etmesi de işin tuzu biberiydi.
Anayasal mimari, Başkanlık sistemine ilişkin tartışmaları da alevlendirecektir. Üstelik, 12 Haziran 2011 seçiminin sonucu, Cumhurbaşkanlığı seçiminin 2012'de mi, 2014'te mi yapılacağını daha belirgin hale getirecektir. Şayet AK Parti liderliği umduğu desteği bulabilirse 2014'te halk tarafından seçilen Başkan'a alışma devresi başlayacaktır.

***


Teorik tartışmaları bir kenara bırakıp, iş dünyasının en başta sorduğu sorulara dönecek olursak... Haziran 2011'den itibaren daha az sayıda bakanlı, konsolide yönetim biçimi ile karşılaşacağız. Şu anda Maliye'yi de kapsayan Ekonomi Bakanlığı düşünülmese de ekonominin patronunun kim olacağına ilişkin belirsizlik giderilecek. İç ve dış ticaret tek çatı altında toplanırken, sanayi ve teknoloji alanında işbirliği tesis edilecek. Daha da önemlisi, cari açık riski karşısında bankaların kredi büyümesini sınırlandırma kararları ile başlayan önlemler dizisine vergi ve tüketimle bağlantılı daha yapısal önlemler eklenecek. Bu arada Türk özel sektörü de yabancı para cinsinden içeride büyüttüğü borçlarını idare ve kur riskini bertaraf etme çabası ile baş başa kalacak!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA