Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Kıdem Fonu'na hazırlık

Ekonominin sonbahar gündemi giderek netleşiyor. Ve öyle konular masaya geliyor ki... Yapılması kaçınılmaz. Lakin gürültü patırtı koparmadan.
Türkiye, kısa süre sonra hem "taşeron işçiliği" hem de "kıdem tazminatı" meselesini aynı anda ele alacak.
Önce, alt işveren gerçeğine bakacak olursak.
İş mevzuatındaki katılıklar ve kronik işsizlik problemi esnek uygulamaların önünü kapattıkça piyasa hep yan çözümler üretti. Taşeronlaşma da bunun en tipik örneği olageldi. Üstelik kamu kuruluşlarının hizmet alımları da tabloyu giderek büyüttü. Bugün, devletin ihale ettiği işlerde çalışanlarla birlikte 800 bin civarında taşeron işçiden söz ediliyor. Tahminler ise resmi verilerin en az iki katı. Taşeron sistemine neşter vurulurken eş zamanlı atılacak bir diğer adım da kıdem tazminatı olacak. Kıdem, oldukça hassas bir başlık. Zira, geniş kitleleri karşınıza alma tehlikesi var. Ancak madalyonun iki yüzünü birden görmek gerek...
İşçi kesimi, iş bulmanın güçlüğüne, ekonomik dalgalanma dönemlerinde işini kaybetmesinin kesin olduğuna, geleceğini garanti etmesi gerektiğine inanıyor.
İşveren kesimi ise kıdem tazminatı tabanının yüksek olduğunu, kurumsal şirketler dışında bu tazminatın zaten ödenemediğini, küçük işletmelerin aktiflerini satsa bile kıdem yükünü karşılayamadığını, rekabetçiliğin olumsuz etkilendiğini anlatıyor.
Kamu tarafı da Nasrettin Hoca misali her iki kesime de "Haklısınız ama" diyor.
Kabul edelim ki İşsizlik Sigortası ile kıdem tazminatının aynı anda sürdürülebilirliği yok. Bir bakıma, iki yönlü güvence mekanizmasının varlığı sürekli tartışma nedeni.

***

Geçenlerde iki değerli isimle sohbet etme imkânı buldum. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş...
Tabiatıyla sohbet kıdem tazminatına da uzandı. Bakan, işçi-işveren örgütlerini uzlaştırma derdinde. Elitaş iş dünyasından gelen ve ismi gibi elini taşın altına uzatmış bir siyasetçi. Haliyle birbirine zıt tezleri savunduğumuz da oldu...
Benim hareket noktam şu...
- Kıdem tazminatı gerekli ama bugünkü şekli ile devam etmesi güç.
-Kıdem yükümlülüğü sadece müessese kimliğindeki firmaların üzerinde, diğerleri kaçak-göçek işini yürütüyor.
- Kıdem tazminatı sanıldığı gibi çok sayıda işçiye ödenmiyor. Fiktif olarak bir hesapta duruyor. Her 100 işçiden, 20'si bu haktan yararlanabiliyor.
-Kıdem tazminatı riski, işverenin yeni işçiyi işe almasını frenliyor. İş başındakiler verimsiz de olsa zoraki çalıştırılıyor. Gençlerin önü kesiliyor.
- Kıdemine yaslanan çalışan gerçeği kadar kıdem yükünden kurtulmak için işçisini doldur-boşalt yapan işveren gerçeği de karşımıza çıkıyor.
- Kıdem tazminatının ulaşabildiği rakamlar, yargıyı da şaşırtıyor. 30 yıllık hizmeti olan bir memurun emekli ikramiyesi, birkaç yıllık işçinin kıdem alacağına denk düşüyor. Haliyle yargı, hakkaniyeti esas alıyor.
***

Peki, görünür gelecekte ne olabilir?
Mutlaka "Kıdem Tazminatı Fonu" kurulur. Önemli olan bu Fon'a kategorik olarak karşı çıkmak değil. Kritik olan, kazanılmış hakların korunması, Fon'a giriş esasları, Fon'dan yararlanma şartları.
Fon'un gerekliliği, çalışma yaşamındaki ilişkileri aşan boyutlar da içeriyor. Bugün Türkiye ekonomisinin güncel sorunu, "cari açık." İşin özü de "tasarruf açığı."
Seçim beyannamelerine bakılacak olursa hem iktidar hem de ana muhalefet iç tasarruf oranını artırmaktan söz ediyor. Bunun bilinen yolu tasarruf araçlarını çeşitlendirmek, ekonomiye orta-uzun vadeli görünüm kazandırmak. Kıdem Tazminatı Fonu, bu amaca da hizmet edecek.
Dedim ya karşı durma değil, nasıl olacağını konuşma aşamasındayız!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA