Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

28 Şubat'ın çıkar kurgusu

Bir "siyaset mühendisliği" tasarımı eğer sonuç veriyorsa arkasındaki "odaklara" da bakmak gerekir. Bir "ekonomi politikası" yerleşik kalıpları kırıyorsa "muhalif merkezlerin" üzerinde durmak kaçınılmaz olur.
28 Şubat, "askeri, siyasi, adli, akademik" yönleri kadar "mali yönleriyle" de değerlendirilmesi zorunlu olan bir "ara dönemdi." O günkü hükümet bileşiminin hangi çıkarlara dokunduğu analiz edilmeden gerçekler yeterince anlaşılamaz.

***

Güç odakları ile iç içe geçen çevrelerin yarattığı tahribatın ibret verici örneklerinden en günceli 2008'de ABD'de patlak veren finans krizdir...
Bu açıdan bakıldığında, BDDK eski Başkanı Tevfik Bilgin'in görevden ayrılırken "veda yazısı" eşliğinde medyaya gönderdiği "Inside Job" belgeseli günümüz koşullarında manidardı. Film, ABD'de kurulu düzenin kadim bekçilerinin "Merkez Bankası, Wall Street bankerleri, kredi derecelendirme kuruluşları ve prestijli üniversitelerdeki öğretim üyeleriyle" birlikte ördüğü ağı ve sonucundaki milyonlarca kurbanı anlatıyor. Dar bir grubun menfaatlerini sürdürme çabası, sistemin sözde sahiplerinin hedefleriyle birleştiğinde ortaya dehşet senaryosu çıkıyor.
***

Yeri, koşulları ve dönemi farklı da olsa ABD'deki yerleşik ilişkiler şemasının perde arkası oyunları ile 28 Şubat'ta Türkiye'de sergilenen oyunların taktik ve stratejik boyutları ilginç oranda benzeşiyor. "Ya sisteme teslim olursun ya da tasfiye..."
Seçimle iş başına gelmiş Refahyol koalisyon hükümeti 1996-1997 arasında iktidardaydı ama "muktedir değildi." Zira, hükümet içindeki bazı aktörler değişik merkezlerin etkisi altına girmişti.
54. Hükümet'in "Müslüman dünya açılımı" özellikle İsrail'i rahatsız etmiş, Pentagon formatlı generaller de ABD'yi gözeterek durumdan vazife çıkarmıştı.
Merhum Başbakan Erbakan'ın, borçlanma faizlerini düşürme çabası, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının milyarları bulan fonlarına kadar uzanmıştı. İşçi, işveren ve esnaf birliklerinin gizli kaynaklarından hazine adına yararlanma niyeti "karşı cepheyi" tahkim etmişti.
Bazısı temenni nitelikli önerilerden oluşsa da "Kaynak Paketleri" ile ekonomideki atıl varlıkların nakde dönüştürülmesi kararı alınmış ve bu durum "faiz lobisinde" huzurluğa yol açmıştı.
"Yeşil sermaye" diye yaftalanıp ötekileştirilen (içlerinde hata yapanlara rağmen) Anadolu sermayesinin yükselişi, İstanbul'daki büyüklerin ayağına dolanmıştı. Onlara yönelik her önlem için bürokrasideki uzantılar devreye girmişti. Özetle...
"İrtica tehdidi" üzerinden "kaygı pompalanırken" eş anlı olarak "sivil görünümlü lakin asker güdümlü" muhalefet örgütlenmişti.
"Medyayı kullanma" kavramı da geliştirilmişti. Bir gazeteye belge sızdırılıyor, bir diğeri geride kalmıyordu. Zira tepede gizli hesaplarla, askeri kurmay kadro ile birlikte yürüyen medya patronları, aşağıda haber merkezlerini her türlü manipülasyona açık tutuyordu. Yani tek tip giyen zihniyet, tek tip haberciliği tetiklemişti. Belirli haberlere prim yaptırılarak gazetecilere tek tip çıkış gösteriliyordu.
Hazine'den Maliye'ye, DPT'den Merkez Bankası'na uzanan yelpazede suyun başını tutan ve yıllardır değişmeyen formatlı bürokratlar, Ankara'da haftasonları toplanıp, kendi alanları ile ilgili gazetecileri bile tasnif ediyor, beğenmedikleri için patronlarına örtülü uyarı mesajları gönderiyordu.
Vergi kanun taslakları holding merkezlerinde yazılıyor, işadamlarının yasal temsilcileri aracılığıyla Maliye'de son şeklini alıyordu.
Netice olarak...
28 Şubat, "devleti, siyaseti, yargıyı, üniversiteyi, iş dünyasını, medyayı aynı kalıba dökme, kalıba uymayanları etkisiz kılma" hareketiydi. Ama millet kalıplarını kırınca, bin yıllık senaryo da tarihe gömüldü.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA