Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

'Devlet Öcalan'ı bilerek mi susturdu?'

Yine hareketli bir haftaya girdik. Başbakan Erdoğan Kuzey Afrika'da "Arap Baharı"nın yaşandığı ülkelerin ardından şimdi de BM toplantısı için ABD'ye gitti.
BM'nin gündemi de ağırlıkla Türkiye'nin çevresiyle ilgili...
İlk sırada Filistin'in devlet olma başvurusu var. Onu İsrail'den İran'a, Kıbrıs'tan Kürt meselesine uzanan bir dizi sorun izliyor.
Başbakan Erdoğan, bu kez her zamankinden daha güçlü gidiyor BM'ye... Başbakan'ın elini güçlü kılan şey ise sadece seçimlerde yüzde 50 halk desteği alması veya "füze kalkanı"na imza atması değil, çok net biçimde otoriter iktidarlara karşı çıkıp, bölge ülkelerine "demokrasi" önermesiydi.
Tabii Başbakan bunu "laiklik" önerisiyle taçlandırınca çok daha etkili oldu. Aslında bu çıkış, belki de en büyük etkisini iç siyasette gösterecek. Çünkü aylardır eksen kaymasından söz eden "laikçi" muhalifler bile destek verdi.
Şu sıralarda bir kamuoyu araştırması yapılsa eminim bazı kesimlerde AK Parti iktidarına karşı hep var olan "şüphe" en alt seviyede görünür.
Bu da Türkiye'de demokrasi mücadelesinin yeni bir aşamaya taşındığının işareti.
Bu aşamanın önündeki tek engel ise Kürt meselesi...
Türkiye dünyaya ve bölgesine demokrasi önerirken kendi içindeki Kürt meselesini çözemeyecek mi?
Mevcut durum pek parlak görünmüyor. PKK şiddeti yükseltiyor, devlet de hem Kandil'e hem de ülke içine yönelik operasyonları sürdürüyor.
BDP'nin meclise dönüşü ise belirsiz. Daha önemlisi bu sürecin kilit ismi Öcalan'la görüşmeler kesilmiş durumda.
Tam bir kilitlenme durumu yaşanıyor. Dışarıdan bakınca böyle kilitlenmiş görünen süreç belki de yeni bir çıkışın ön hazırlıkları olabilir.
MİT-PKK görüşmelerinin ses kaydı devletin bu akla sahip olduğunu gösteriyor. Şimdi yapılanlar, şiddeti yükselten PKK aklına kendi anladığı dilden cevap vermekten öte değil.
Bir süre bu siyasetin devam edeceği anlaşılıyor. Öcalan'a konulan görüş yasağı da bu sürecin bir parçası...
Bir uzman, Öcalan'a konulan yasağı, BDP'lilerin tam aksi bir yaklaşımla yorumluyor:
"BDP'liler ve PKK çevresi Öcalan'la görüşmenin yasaklanmasını barış istenmediği biçiminde yorumluyor. Ben tam tersini söyleyeceğim. Bu devlet PKK ile birbirlerini öldürürken bile görüşüyorsa bugün konulan yasağı iyi anlamak gerekiyor. Devlet bu görüşmeleri kesmeseydi Öcalan'ın sözleri boşa çıkardı. Tıpkı 8 Temmuz'da olduğu gibi... Öcalan kitleler üzerinde etkisi olan bir isim. Onun değersizleştirilmemesi gerekiyor. O da boşa çıkartılırsa kiminle konuşulacak?"
Bu süreçte en kritik soru ise bu kilitlenme nasıl açılacak?
İki farklı görüş var. BDP'lilere göre ilk adımı devlet atmalı ve Öcalan'la görüşme sağlanmalı... Ya da Meclis'e dönüş için AK Parti yasal değişiklik güvencesi vermeli...
Devlet çevresi ise ilk adımı BDP'nin atması gerektiğini söylüyor.
Onlara göre BDP 1 Ekim'de Meclis'e kendi iradesiyle gelmeli ve demokrasi mücadelesine katılmalı.
Daha önce de yazdım, Kürt "sivil" siyaseti tarihi bir fırsat yakalamış durumda. Devlet veya AK Parti'nin çağrısıyla değil, kendilerine oy veren milyonların demokrasi özlemi için Meclis'e gitmeli...
Bu adım, kilitlenen görüşmelere yeni bir kapı açabileceği gibi Türkiye'nin dünya siyasetindeki yerini de güçlendirecektir.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA