Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

Çözüm sürecinde risk var mı?

Çözüm süreci iyi başladı ve iyi gidecek gibi görünüyor ama yine de kafalarda soru işareti var. Kiminle konuşsak şu kaygı dile getiriliyor: "Bu kadar kolay olamaz." Hatta siyasetle yakından ilgili bir reklamcı daha ileri giderek şöyle diyor: "Beni asıl korkutan bu kadar sorunsuz gitmesi... Bu işte bir terslik yok mu?"
Aslında yok. İşin büyüklüğü nedeniyle elbette risk var ve her an karşımıza çıkabilir. Ancak, o riskleri marjinal kılacak hem içeride hem dışarıda güçlü bir zemin var.
Bu noktada iki önemli riskten söz edebiliriz. MHP mitingleri nedeniyle açığa çıkan ve çok tartışılan "vur de vuralım" anlayışını yansıtan çoğunluk milliyetçiliği riski. İkincisi ise PKK'daki bir grubun "çatışma" çıkarma riski. Her ikisi de farklı biçimde karşımıza çıkabilir. Ancak, başarı şansları yok.
Bir kere önce şu tespiti yapalım: Türkiye'de kargaşa çıkarmada ve silahlı şiddet kullanarak başarılı olmada en belirleyici unsur "eski devletin" yapısıydı. O devlet aklı, "sorun çözme"ye değil, sorunları karmaşık hale getirip örtmeye çalışıyordu.
Alın 70'li yılları. MHP ve Ülkücü gençlerin sokağa çekilmesinde bu devlet yapısı çok etkiliydi. Devlet desteği olmadan bir siyasi yapının sorun çıkarma yeteneği sınırlı.
Ayrıca son 20 yılda Türkiye toplumu çok değişti. Dünyayla, özgürlük ve zenginlikle buluşan bir toplum, kargaşaya prim vermez. Ve önemli bir şansımız da Türkiye'deki dindar damarın şiddete oldum olası uzak durması.
PKK'daki bir grubun sorun çıkarma ihtimaline gelince... Ortadoğu yeniden şekilleniyor. Bu şekillenme sürerken iki blok oluştu: İran-Suriye eksenli eski statükonun sürmesini isteyenlerle Türkiye-Mısır eksenli değişimi isteyenler. Bölge içinde de iki önemli güç dünya siyaset sahnesine çıktı: Kürtler ve İhvan-ı Müslimin.
Kendi içinde demokrasisini derinleştirmeye çalışan Türkiye, bu süreci iyi okuduğu için bölgenin yükselen ülkesi oldu. İsrail'in özür kararı, ABD Dışişleri Bakanı'nın sık sık bölgeye gelmesi boşuna değil. Bu gelişmeyi iyi okuyan isimlerden biri de Öcalan. Aslında Öcalan, sürecin bu noktalara geleceğini çok önceden görmüştü.
90'lı yılların başında da sonunda da devlete "çözüm" fırsatı verecek çıkışlar yaptı ama devlet değişmediği, sivil siyaset de irade koyamadığı için Öcalan'ın çıkışları boşa gitti.
AK Parti iktidarının ilk yıllarında, 2004'te silahlı çatışma yeniden başlamadan o günkü genelkurmay yetkilileri sanıyorum Hilmi Özkök, sorunun çözülmesi gerektiğini iktidara iletiyor ama bir karşılık alamıyordu.
Öcalan o noktalardan bugüne geldiği için Ortadoğu ve dünyadaki değişimin nereye gideceğini görüyor ve Kürt siyasi hareketini "diktatörler bloku"ndan alıp, değişim blokunun yanına koyuyor.
İşte bu nedenlerden dolayı, PKK içinden bir ekibin "sorun" çıkarma ihtimali olsa da toplumsal destek bulamaz. Bu ihtimali etkisiz kılmanın yolu da demokrasiyi derinleştirmekten geçiyor. Bugüne kadar 50 bin insan ve kaba hesapla 500 milyar dolar kaybettik. Şu kısa barış sürecinde bile tek bir insanımızın burnunun kanamaması önemli bir ölçü.
Bundan sonra insan kaybetmeyeceğimiz ve silaha harcanan paranın yatırıma, işe, aşa döneceği iyi anlatılırsa, sürecin riskleri de en aza iner.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA