Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YAŞAR ÖZAY

Başarısızlıktan başarıyı çıkarmak zorundayız

PISA olarak kısaltılan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü'nce (OECD) 1997'den beri yapılan bir sınav. Uluslararası çapta üç yılda bir 15 yaşındaki öğrencilerin başarısını sınamak için yapılıyor. Sınavın amacı, eğitim yöntemlerinde standartlaştırma ve gelişmeyi artırmakla birlikte dünyada okul çocuklarının başarısını karşılaştırmak ve test etmek. Türkiye de yaptığı anlaşmayla bu sınavlara katılıyor. Nedense en alt sıralarda kalıyoruz. Yeni düzenlemeler de yaptık, fakat bu yılki sonuçlar yine yerinde saydığımızı gösterdi. Türkiye matematik sınavında 35 ülke arasında 33'üncü sırada yer alırken, fen bilimlerinde 33'üncü oldu. Meksika ve Şili'yi geride bıraktık. İki dalda da birinciliği Şanghay (Çin) aldı. MEB, 2006'da PISA sonuçlarını değerlendirirken; "Zayıf yönlerimiz ortaya çıktı, eksiklerimizi giderdiğimizde başarılı sonuçlar alacağız" açıklaması yaptı.

Müfredatı değiştirdik

O dönemdeki bakanlık yetkileri ise başarısızlığımızı müfredat yetersizliği ve okul öncesi eğitimin tam gerçekleşmemesine bağladı, "Başarılı ülkelerin milli gelirleri 20-25 bin dolar" dedi. Aradan 6 yıl geçti ve sonuç yine aynı. Müfredatı değiştirdik, sınava 15 yaşındaki çocuklarımız giriyor. Bunların tümü yeni müfredatı okudu. Milli gelirimiz arttı. Okul öncesi eğitim 57 ilde zorunlu. Dolayısıyla yetkililerin sorumluluğu başkasına atma, olmadık nedenler uydurma şansları yok. Ama bu başarısızlığı üstlenen de yok.
Bu gündemden düşen konuyu gündeme getirmemdeki neden başka. ABD ve İngiltere yüksek öğrenimde dünya liderliğini sürdürürken, 10 yıldır ilk ve ortaöğretimde tüm standart ve yetenek sınavlarında Finlandiya'nın ve Çin'in başı çekmesi bu ülkeleri korkuttu. ABD dahil herkes inceliyor ve anlamaya çalışıyor. Kendi eğitim sistemlerine adapte edebilecekleri sistemleri araştırıyorlar.

Göz yumulmamalı

Finlandiya'nın başarısı tabii ki eğitim sisteminde yatıyor. Türkiye'yle kıyaslarsak; okula başlama yaşı 7. Genel olarak öğrenciler okul öncesi bir yıllık anaokuluna devam ediyor. Eğitim 16 yaşına kadar zorunlu. Okul ortamı çok rahat. Tüm öğrenciler sınıfta ayakkabılarını çıkarabiliyor, öğretmenlerine ilk ismi ile hitap edebiliyor. Öğrenci, öğretmenlerini annesi veya babası olarak görüyor. Öğretmenler aynı yerde uzun süre hizmet edebiliyor. Böylece yerel toplumun bir parçası haline geliyorlar. 11 yaşına gelmiş bir öğrenci kesinlikle 2 yabancı dili öğrenmiş oluyor. 13 yaşındaki gençlerin çoğu ise üçüncü bir dili tercih eder durumda. Okullarda başarılı-başarısız öğrenci ölçümü yapılmıyor. Zayıf öğrenciler bile daha iyi öğrendiği için, egzersizler ve sınavlar gruplar halinde yapılıyor.
İş dünyası gelecek için eğitimcilerden ne beklediğini belirtiyor ve eğitim bakanlığı ile işbirliği içinde... Finlandiya'da eğitimde "başarısız" diye bir kavram yok. Sınıflarında da bizim kadar teknoloji bulunmuyor. Ayrıca "sınavda ne sonuç alacağım" endişesi de yok çünkü sistem sınavlarda başarılı olmayı sağlıyor. Merak ettiğim, eğitimde bu kadar başarılı bir sistemin, bizim MEB yetkililerince görmezlikten gelinmesi. İçi doldurulamayacak unsurlarla başarısızlığa nedenler yaratmaya kafa yormaları.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA