Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SOLİ ÖZEL

Yaptığını sahiplenmek

Yaptığının sorumluluğundan kaçmak kötü bir huy. Toplum olarak Türkiye kendi sorunlarını tartışırken genelde böyle davranır. Türkiye'de yaşayanlar neredeyse her meselede sorumluluğu başkalarına atmaktan hoşlanırlar. Komplo teorilerinin bu ölçüde geniş bir alıcı kitlesine sahip olmasının başta gelen sebeplerinden biri de herhalde budur. İçinde yaşadığınız karmaşanın sorumluluğunu başkalarına, başka ülkelere atarsanız kendi sorumluluğunuz gündemden düşer. Kendinizi sorgulamanız söz konusu olmaz, özeleştiri yapmanız gerekmez. Ya da en azından sorumluluğu üstesinden gelinemeyecek şartlara atar kendi çaresizliğinizden dem vurursunuz.
Sorumluluğun üstlenilmemesi en azından bilinçaltında bunun farkında olunmadığı anlamına gelmez. Bu nedenle ortak yaşanmış tarihin pek çok dönemiyle ilgili olarak toplum suskunluğu seçer. Zira bir yerlerde açıktan ya da gizlice sahiplenmekten memnuniyet duymayacağı bir takım olayların sorumluluğunu taşıdığını bilir. Gene de bu bilginin açıktan söylenmesinden de hoşlanmaz. Gizlice, hatta farkında olmadan duyulan utanç bilginin ortaya çıkması ya da soruların sorulması üzerine hemen sert tepki üretir.

Cesaret gösteren yoktu
Türkiye'de toplum ve siyaset demokratik rejimle ilgili bu türden çok bilgiye sahiptir aslında. Toplum bir zamanlar uğruna canını feda edeceğini söylediği Başbakan'ın hoyratça muamele görmesine, asılmasına doğrudan tepki göstermemiştir. Kendi şehrinde bile asıldığı gün Menderes'in hemşerilerinden yalnızca 30'u kepenk indirecek cesareti göstermiştir, İsmet Sezgin'in anlattığı üzere. Darbe dönemlerinde yapılıp edilenlerden ne toplum, ne siyaset hesap sormayı becermiştir. Darbeyle devrilen Başbakanlar, darbecilerden hesap sormak, o dönemdeki hukuksuzlukları gündeme getirmek için çaba sarfetmemiştir.
Toplumun ve siyasetin bu zaafları tarihin doğru hatırlanmasını da zorlaştırır. 12 Eylül'de Yunanistan'ın koşulsuz NATO'ya dönmesine izin verenler bunun hesabını o nedenle vermezler. O dönemdeki usulsüzlüklerin, işkencenin, haksızlıkların muhasebesi yapılmaz. O dönemin sorumluları tutup düşman gibi davrandıkları toplumdan özür dilemezler.

Başka çare yokmuş
Tarihi kendine göre yeniden yazma ve mazeretler arkasına saklanarak kendi eksikliğini hatta ayıbını örtme Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak Süleyman Demirel'in sık başvurduğu bir yöntemdir. Demirel yanlış olduğunu bildiği ya da zaman içinde yanlışlığı anlaşılmış eylemlerinin ilkesel veya pratik sorumluluğunu üstlenmez. Darbeyle devrilmesini sürekli gündeme getirir ancak ülkeyi neden darbelere dayanıklı hale getirmediğini anlatmaz. Darbelerin yapılmasında ve meşruiyet bulmasında kendisinin bir payı olup olmadığını tartışmaya açmaz. Başına gelen her şey dışarıdan gelmiştir, kendisinin bunlarda bir sorumluluğu yoktur. Eğer varsa bu da koşullar başka türlü davranmayı imkız kaldığı içindir.
Bu mantıkla Demirel, Hürriyet gazetesine bayramda verdiği bir mülakatta Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamını onaylamaktan başka bir çare olmadığını söylemiş. İşte bu hicap vericidir. Bu nedenle Sabah gazetesinde Ergun Babahan'ın üzerine pek bir şey eklenemeyecek isyanı ve yargısı haklıdır, anlattığı tarihi olaylar doğrudur. 12 Mart'ta Demirel özgürlüklerin tırpanlanmasına destek vermiş, idamları büyük bir şevkle onaylamıştır. Burada teessüf etmesi gereken kişi gerçekten de o değildir.
Aslında ortada esef verici olduğu kadar, hatta ondan daha fazla hazin bir durum vardır. Ve bu hüzün aslında Türkiye'nindir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA