Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Günay'a "Sağol" ama...

Ulusal fıkra dağarcığımızdaki en anlamlı sözlerdendir: "Oğlum, ben sana sadrazam olamazsın demedim, adam olamazsın dedim."
Günümüzün yaygın anlayışında sadrazam olmanın yerini zengin olma aldı. O ölçüye göre de Türkiye hızla "yükselmekte" kişi başına yıllık gelirimiz gelişmiş ülke düzeyi sınırının çok yakınında. Ama adam olma kapsamının neresindeyiz?
Bunu sorunca, önce o deyimin tanımını yapmak gerek. Yalnız para edinmek değil, yeni refah olanağını uygarca kullanmak giriyor işin içine.
"Uygarca" ne demek? İnsanca! Başkalarıyla barış ve huzur içinde yaşayabilmek... Karşılıklı saygı, mümkünse sevgi ortamında... Hem yurt içinde, hem uluslararası alanda.

***

Övünmek gibi olmasın, Karadeniz Ülkeleri Tiyatro Festivali'nin fikir babası bendenizim. Yıllar önce bir Moskova ziyareti sırasında öneriyi bir organizatör kuruma kabul ettirmiş, işi Ankara'da kovalamış, birinci festivale katılmak için de Trabzon'a gitmiştim.
Bütün yabancı trup üyelerine çevreyi gezdirme programı kapsamında Sümela Manastırı'na çıkmıştık hep birlikte. Ve hep birlikte hayran kalmıştık. Doğanın yüceliği içinde, her taş buram buram tarih kokuyordu. Ve bu birikimin tüm insanlığın ortak malı olduğu öylesine belirgindi ki, yapının hangi dine hizmet ettiği sorusu akıllara gelmiyordu bile.
Yanımdaki Rus yönetmen "Burada Ortodoks ayini yapılsa ne seviniriz" diye mırıldanınca bir Yunanlı konuk buruk bir gülümsemeyle ve yüksek sesle araya girdi:
"Olmayacak şey!"
Niçin olamayacağını sordum. Sesini daha da yükseltti:
"Çünkü hastalıklı korkularınız var. Öyle ya, buraya dua etmeye gelen Rumlar birden azıtıp Pontus devleti kuruverirler!"
Hem konuk olduğu, hem de uygun yanıt bulamadığım için susmuştum. Ama canım sıkılmıştı. Utanmıştım biraz da.
Çok şükür, kurtulmaktayız fobilerden. Sonuçlar yalnız utançları değil, pek çok somut sakıncayı da gideriyor.
Bakın, batı komşumuz Yunanistan'la ilişkilerimizin Atatürk-Venizelos dayanışmasının sağlığına kavuşamaması ne çok konuda yolumuzu tıkamakta. O engel aşılsa sırtımızdaki en müzmin kambur Kıbrıs sorunu da, Avrupa üyeliği çıkmazı da çözüm yönünde mesafe alacak. Uluslararası politikada ve ekonomide önemli yararlar sağlanacak.
İlk şart karşılıklı güvensizlik duygusunun hafifletilmesi, halklar arasında duygusal yakınlaşma başlatılması. Şimdi Ortodoks âleminin en önemli törenlerinden Meryem Ana ayininin Sümela'da yapılmasına izin verilmesi o yönde atılmış çok akıllıca bir adım oldu.
Yalnız söz konusu dinsel camiaların değil, bütün dünyanın gözünde puanlar kazandık. "Türkler paranoya ve fobilerle malul, başka inançlara saygısız, uygarlıktan uzak bir kavimdir" iftirasının dayanakları sarsıldı.
Görüntü ne güzel! Türkçeleştirilmiş Rum şarkıları bizim ve onların kemençecilerimiz tarafından iki dilde söylenir, köylülerimizle konuklar kucaklaşırken katılımcıların gözleri yaşarıyor. Başta "tarihi olay" diyen Başbakan olmak üzere komşuda birçok etkili kişi yakınlaşmayı övüyor. Yunan medyası ilk kez çoğunlukla alkış tutuyor. Avrupa, Amerika, Rusya gülümsüyor.

***

Ayini yöneten Patrik Kültür Bakanımıza teşekkür etti. Ertuğrul Günay dostuma ben de "Sağol" diyorum ama, aklımdan şu da geçiyor:
Uluslararası alanda yaratılan uyum başarısının benzerlerine yurt içinde de kavuşabilsek ne iyi olur! Örneğin uyuşmazlık anıtı gibi İstanbul'un tepesine çöreklenen AKM naaşını hayata döndürecek bir çözüm bulunabilse...
O konunun peşini bırakmayan Hıncal Uluç bir formül önerdi: Gerekli finansmanın özel sektör imecesiyle sağlanması. Eline öyle bir olanak verilse eminim, enerji ve sabır küpü Günay ayıbın üstesinden geliverir.
Merakla bakıyorum: Zenginlerimiz adam olma sürecinin neresinde?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA