Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Bir telgraf ki...

Dramatik olaylarla dolu Falkland Savaşı'nı hatırlayan var mı? Yakın geçmişin bir dönüm noktasıdır. Sovyetler daha çökmemiş, Çin uyanıp devleşmeye başlamıştı. Dünyadaki kurulu düzenin inişe geçtiği söyleniyor, onun eski egemeni Britanya İmparatorluğu ile "can çekişen uyuz aslan" diye dalga geçiliyordu.
Bir faşist cunta tarafından yönetilmekte olan Arjantin yanı başındaki Falkland Adaları'nın İngiltere'ye bağlı kalmasını hazmedememişti. İtibar güçlendirip içteki karışıklıkları bastırmak isteyen generaller aslanın uyuzluğunu fırsat bilip 1982 Nisan ayı başında adalara asker çıkardılar.
Demir Leydi lakaplı Margaret Thatcher İngiltere Başbakanıydı o sırada.
Birleşmiş Milletler'i devreye soktu, ama Arjantinliler kınama kararlarına aldırmayıp sevkiyatı sürdürdüler.
İngiliz kabinesi telaşla toplandı. Adalarda düşman gücünün yoğunlaşmasını önlemek için oradaki tek havaalanını bombalamaktan başka çözüm yoktu. Bunu hemen yapmamak yenilgiyi kabullenmek, yapmak ise savaş demekti.
Adalar okyanusun ötesinde, 8 bin mil uzaktaydı. O lojistik handikapı göze alarak dişli Arjantin'le savaşmanın kurmay mantığı açısından kumar olacağını söylüyordu kimi "uzmanlar".
İngiltere genel seçim arifesindeydi; savaşta fiyaskonun sandıkta da bozgun getirmesi kaçınılmaz olurdu.
Thatcher gözünü kırpmadan "Bombalayın" dedi.


***
Falkland Adaları'ndaki tek pist delik deşik edilince Arjantinli generallerde şafak attı. "Demek İngilizlerde ta buralara bomba yağdıracak güç kalmış" diye paniklediler.
Daha önce adalar çevresinde hava üstünlüğü sağlamak üzere konuşlandırılmış olan uçaklar başkent yakınlarına çekildi. Genelde Arjantin silahlı kuvvetleri saldırıyla sonuç almaktan umut kesip savunma psikolojisine giriverdiler.
Oralara donanma ve kara birliği gönderen İngiltere adaları kolayca geri aldı. Thatcher liderliğindeki parti de seçimlerde büyük zafer kazandı tabii.
Şimdi ben savaş tarihi üzerine bir şeyler okurken Batılı yorumcuların Demir Leydi'ye yağdırdıkları övgülere rastlıyorum:
"Tek kişinin sergilediği görülmemiş ölçüdeki yiğitçe kararlılık tarihin akışını değiştirdi, Britanya İmparatorluğu'nun ömrünü uzattı, tıknefes dünyanın kurulu düzenine güç aşıladı," falan filan.
Alkışlasınlar istedikleri kadar, ama görülmemiş demesinler. Asıl abartının bu denlisi görülmemiştir.
Demir Hanım'ın emrinde en donanımlı hava kuvvetleri, uçak gemileri, atom bombaları vardı.
Gelin bir başka tek kişinin sergilediği kararlılığa bakalım.
***
Gün: 8 Temmuz 1919. Saat gecenin on biri. Mustafa Kemal Erzurum'da Padişah'a hitaben bir telgraf not ettiriyor.
"İstanbul'a dön" diye saray ve hükümet buyruğu gelmiş. İtaat etse, dönmese bile Anadolu'da kalıp Dersaadet iktidarıyla pazarlığa girişse, mesele yok. Kendisi en başarılı Osmanlı paşası. Şöyle böyle, Anadolu'da yarı bağımsız bir tezgâhın başına geçip bir tür yarı-saltanat da sürebilir.
Alternatif ne?
Elinde ordu yok, silah yok, para yok. Yanında kadro yok, basın yok, kamuoyu yok. Karşısında hanedan itibarı var, hükümet ağırlığı var, kendisine hakaret yağdıran İstanbul basını var. Bir de dünyanın en güçlü devletleri ve onların Batı Anadolu'ya yığdığı Yunan ordusu var.
İşte öyle bir durumda asıl o adam gözünü kırpmadan Padişah'a çekiyor telgrafı. Dönmeyeceğini, onun ordusundan istifa ettiğini, Anadolu insanına güvenerek kurtuluş kavgası başlatacağını bildiriyor.
Sonuç?
Tarih akışının gerçekten değişmesi. "Gelişmemiş" ülkelerin "gelişmiş" denenlere direnebileceğinin kanıtlanmasıyla ezik insanlara bir umut kapısının aralanması.
Bugün, bütün övgü kalıplarımızın ötesinde, o uygarca yiğitlik örneğini sevgiyle hatırlayalım.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA