Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Boş haplar

En soyut ve en evrensel sanat dalı olan müziğin uzmanı değilim ama hayranıyım. Her gün düşünürüm üstünde. Yine de, kitapların ve danıştığım Mesut İktu gibi ustalarının yardımıyla bile çözemediğim bilmeceleri var.
Örneğin, niçin büyük kadın besteci yok? Bach, Mozart, Beethoven'den sonra niçin o çapta erkek besteci de yetişmedi? Günümüz Türkiye'sinde niçin klasik müzik alanında yaratıcılık durmuş gibi?
Son sorunun anahtar sözcüğü "günümüz". Çünkü yakın geçmişte pek çok değerli beste yapıldı ülkemizde. Onları yaratanların en verimlileri -başka yerlerdeki bestecilerden pek ses gelmeyen yıllarda- uluslararası alanda hayli kabul de görerek "beşler" diye anılır oldular. Ama kendi yurtlarında birkaç gündür pek çirkin bir nedenle adları gündemde.
Biri bir televizyon programında başka birinin onlardan "beş leşler" diye söz ettiğini söyledi. Şimdi, başta Mesut Bey olmak üzere, pek çok dostum haklı bir infial ve dehşet içinde.
"Ben demedim, falanca dedi, filan şeyi söylemek istedi" türünden açıklamalar anlamsız ve yararsız. Mücevher kutusunun içine herhangi bir nedenle tükürülmez. Sanat, müzik, beste gibi kavramların yanına da herhangi bir gerekçeyle iliştirilmez "leş" sözcüğü.
Ama müziksever dostlarım bunu o alana yönelik bir hoyratlık sanmasınlar. Anlamakta güçlük çektiğim nedenlerle yıllardır toplumumuzun aydınımsı kesiminde her türden yaratıcılığa karşı Vandalca bir düşmanlık kabardı.
Kendi alanımda en somut biçimde görüyorum bunun sonuçlarını. En az yirmi meslektaşım sevdikleri uğraşlarını yıllar önce bıraktılar. Çok iyi bir oyun yazarı olan Turgut Özakman niçin tiyatroyla uğraşmaktan bezip tarihsel belge derleyiciliğine geçti sanıyorsunuz? Necati Cumalı niçin bir şey yazdıkça nefretle karşılaştığını söyleyip "lanet" dedi? Güngör Dilmen niçin kırgın ve suskun?

***

Tıp ve ruhbilim araştırıcıları telkin gücünün incelenmesine gitgide daha çok önem vermekteler. (Genç okurlar bilmez belki. Telkin duygu ve düşünce aşılamak demek.)
Yeni geliştirilen bir ilacın işe yarayıp yaramadığını anlamaya çalışırken denekleri ikiye ayırıyorlar. Bir bölümüne o maddeyi içeren haplar, ötekilere içermeyen ve "placebo" denen tabletler veriliyor. Öylece belirlenmiş oluyor ilacın etkinlik derecesi. İşin tuhafı, çoğu zaman boş hap yutanların da hastalık belirtilerinde azalma görülüyor. Nedeni: onların kendilerine yaptıkları telkin. Yani ilaç aldıklarına ve onun iyi geleceğine inandıkları için, beyinleri ilgili organlarını olumlu yönde etkiliyor.
Geçen hafta yeni bir araştırmanın sonucu açıklandı. Harvard Tıp Fakültesi uzmanları o etkinin sağlanması için aldatmanın şart olup olmadığını merak etmişler. Bir grup hastaya "placebo" verirken "Bakın" demişler, "yutacağınız bu hap ilaç içermiyor ama bildiğiniz gibi telkin etkisi olduğu için iyi gelecek". Ve sahteliği hastalarca bilinen hapların da iyi geldiği görülmüş!
Böylece telkin gücünün sanıldığından büyük olduğu anlaşıldı. Demek insanlar bir şeyi inançla yuttular mı, geçersizliğini fark etseler bile iç güçlerini devreye sokarak olumlu sonuçlar alabiliyorlar.
***

Tabii, tersi de oluyor. Çevrenin "Başaramazsın" telkinleri sizi başaramayacağınıza inandırırsa, azaltıyorsunuz başarı şansınızı.
Toplum yaşantımızın birçok alanındaki yaratıcılık kısırlaşması belki o tür frenlemelerden kaynaklanıyordur.
Size hiç olmuyor mu? En keyifliyken bile kimilerini ekranlarda dinleyince, kimi gazeteleri okuyunca benim neşem kaçıveriyor. Türkiye'de hiçbir şeyin iyi gitmeyeceğine inanmış, ruhumun derinlerinde kolum kanadım kırılmış, yakıtım bitmiş gibi oluyorum.
O mini-felaket bir daha başıma geldiğinde Ulvi Cemal Erkin'in Köçekçe'sini dinleyip canlanmaya çalışacağım.
Neşe düşmanlarının durmadan hepimize yutturmaya çalıştıkları "Bizde iş yok" telkinlerinin boş hap olduğunu aklımdan çıkarmadan...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA