Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Candan dilek

Kafam dağınık. Gördüklerini, duyduklarını, bildiklerini hizaya koyup anlamlı bir bütün oluşturamıyor.
Biliyorum ki bir yatakta bir adam yatıyor. Kafatası parçalanmış. Oradan çıkan kemik parçaları bozulmasın diye karnına dikilmiş; adam ölmez ve yeni işlem gerekmezse deliği kapatmak için kullanılacak.
Niçin parçalanmış o kafatası? Çünkü başka insanlar namlulu, dipçikli, tetikli öldürme cihazı icat etmişler. Biri içine sivri uçlu çelik mermi yerleştirmiş, namluyu adamın kafasına doğrultup tetiği çekmiş...
Biliyorum ki çamlıklı dağlardaki bir dinlenme evinde gizlenen pembe suratlı, şiş göbekli, yılan bakışlı bir herif kafayı çekerken vaktiyle yaptıklarını hatırladıkça sırıtıyor.
Emir vermiş. Birçoğu çocuk yaşta yedi binden fazla delikanlı yol kenarlarında kamyonlardan indirilip hendeklere yüzükoyun yatırılmış. Enselerine namlular dayanıp tetikler çekilmiş. Kafatasları parçalanmış...
Biliyorum ki çölle deniz arasındaki bir makam odasında koltuğa kurulmuş, çevreye kinle göz gezdiren bir megalomanyak emirler yağdırıyor. Hizmetindeki General Abdülrahman açıklama yapıyor yabancı gazetecilere:
"İnsanlarımızın hepsinde silah var. Yaşlı, kadın, hepsinde. Silahı olmayanlara da biz veriyoruz." O silahlarla aynı ülkenin başka vatandaşları taranmakta. Çelik mermiler parçalıyor insanların etlerini, kemiklerini. Aralarında çocuklar da var. Anlayamayan gözlerle bakıyorlar dünyamıza.

***

Doğada silah yoktur. Avlanma ve savunmaya yarayan dişler, pençeler silah değil, organik yapı bölümleridir.
O tür donanım bakımından doğadaki güçsüzlüğünün farkına varınca insan silahı icat etti. Taş, sopa, balta, hançer, mızrak, ok, gürz, kılıç, barut, top, tüfek, tank, uçak, füze, atom derken güçlenmenin ölçüsü kaçtı. Dahası, hedef değişti.
Hayvanlar dişlerini, pençelerini, bütün uzuvlarını ihtiyaç karşılamak için kullanırlar. İnsan ise sınırsız güçlenmenin tadını alınca onu egosunun hizmetine soktu, sırf "Ben senden üstünüm" diyebilmek için de hemcinslerini öldürmeye başladı.
Yani hayvanlarla boğuşabilmek amacıyla yarattığı silah kendisini ne yaptı sonunda?
Bir tür süper hayvan!
***

Dünyadan bunaldıkça delice şeyler düşündüğüm oluyor:
Bir fil dişi kuleye çekilsem, hiç haber izlemesem, yemeğimi getirip çöpümü götürecek bir yardımcıdan başka kimsenin yüzünü görmesem, daha insanca mı yaşarım?
Hayır. O tek kişi bile bana insan gerçeğini hatırlatır.
Onun da yüzünü görmesem? Pencereden sepet indirip çeksem?
Yine işe yaramaz. Kendim insanım. Onu unutamam ki. İçime baktıkça ne göreceğim?
Tek çözüm insanlığın kendi içindeki hayvanlığı yendiğine inanabilmek. O inancı haklı çıkaracak dünyayı yaratmak.
En kaba çizgilerle ilk adım insanın insan canı almasına son verebilmek.
***

Şu anda düşününce fark ettim de hoşuma gitti:
Can sözcüğü Türkçemize özgü galiba. Bildiğim ya da kulak misafiri olduğum başka dillerde karşılığı yok. Sözlüklere bakarsanız yaşam, ruh, anima falan diyorlar ama tam değil.
Biz bir şeyi cana yakın bulduğumuzda, bir işi candan severek yaptığımızda, bir kişiyle can yoldaşı olduğumuzda devreye bambaşka bir insanlık değeri girer.
Kültürümüzün o türden nimetlerini canlandırdığımız ölçüde dünya uygarlığına katkılarımız artacak.
Bir de şu kendi ülkemizdeki canavarlıkları ayıklamayı hızlandırabilsek...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA