Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Çalışalım ama...

Rahmetli Sakıp Sabancı tanıdığım en sevimli insanlardan biriydi. Toplumun kendisini anlamasını, onaylamasını ve sevmesini de çok isterdi.
Yabancı bayisi olmadığı, denizaşırı zulalara vergi kaçağı servet yığmadığı, yurdundan kazandığını yine yurduna yatırdığı için -kurulu düzenin ölçüleriylebuna layıktı da.
Ne kadar çok çalıştığını tatlı şivesiyle anlatırdı her konuşmasında. "Ağam, yani çalışmakla mı zengin olunuyor?" diye takılırdım. "Elbette, elbette" derdi ciddiyetle.
Bir keresinde beni alıp Adana'ya götürdü, evinde konuk etti. Ertesi gün sabahın köründen gece karanlığına kadar bölgedeki fabrikaları birlikte dolaştık. Hepsini hamaratlık kanıtları sayıyordu.
Sonunda o konuda kitap da yazdı, refaha giden yolun çalışmaktan geçtiği tezini kamuoyuna bir de o yoldan duyurdu. Atlı Köşk'teki basına sunuş daveti kalabalıktı. Masa üstüne yığılı kitaplardan birini alıp karıştırdım. "Çalış, senin de olur" türünden öğütlerle doluydu.
Büyük servetlerin çalışmaktan çok çalıştırmaktan kaynaklandığını, haylisinin kökünde de cingözlükler bulunduğunu bilmeyen yoktur. Kitabın sevdiğim yazarının alay konusu edilmesi olasılığı hoşuma gitmedi.
Ayrılırken onu göremeyince kapıda eşine anlattım kaygımı. "Lütfen Sakıp Beye siz de söyleyin, nasıl zengin olunduğu sorununu kurcalamak gereksiz" dedim. Türkan Hanım ses çıkarmadı ama kaşları çatıldı hafifçe.
Bir daha da Atlı Köşk'e davet edilmedim.

***

Şimdi okullar açılıyor ya, önümüzdeki aylarda analar babalar çocuklarına öğüt verirken onların da ağızlarından en sık çıkan sözcük "Çalış" olacak. Ve kös dinleyecek çocuklar.
Yanlış anlaşılmasın. Kafa çalıştırmak, öğrenmek ve yaratabilmek insanı başka canlılardan ayıran yeteneklerdir. Doğru amaca hizmet ederlerse...
"Çalış" nasihatini duyan çocuk başını defterden kaldırıp "Niçin çalışayım?" derse, "Diploma alıp çok para kazanmak için" anlamında yanıtlar gevelenmemeli. Çünkü yıllar sonra en tembel arkadaşının sınıf birincisinden çok daha zengin olduğunu görürse, aldatıldığını fark eder.
***

Bugün bana bunları düşündüren alacaklı Almanya'nın ısrarıyla borçlu Yunanistan'a dayatılan yeni "öneriler" oldu. Komşumuz haber bültenleriyle yansıtılanın çok ötesinde perişan zaten. İntiharlar, çıldırmalar, cinayetler tavan yapmakta. İnsanlar aç çocukları için çöp tenekelerinde yiyecek artığı arıyor.
Yetmiyor. İş bulabilenlerin mesai günlerini haftada altıya çıkarmaları, saatleri de artırmaları, daha az paraya daha çok didinmeleri isteniyor.
Almanya neden alacaklı? Sırf daha düzenli çalıştığından değil. Daha hesabî davrandığından, hinoğlu hince kredi açarak Yunanistan'ı borca batırdığından, malını satma şartını dayattığından.
Shakespeare'in Venedik Taciri oyunundaki tefecinin vampirce tutumu bu...
Evet, çalışalım. Ama kafamız da çalışsın.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA