Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

3 yıl önce 3 yıl sonra

Gerek arkadaşımız Emin Özmen'in, gerekse uluslararası ajansların Halep'ten gönderdikleri fotoğrafları incelerken içime hüzün çöktü. Ve bir Arapça deyimi biraz değiştirerek mırıldandım: "Ba'de harab-ül Halep..."
Sonra Cumhurbaşkanı Gül'le 2009 Mayıs'ında yaptığımız Suriye gezisini hatırladım. Önce Şam'a gitmiştik, oradan da Halep'e.
İlk kez bir Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Suriye'nin bu ikinci büyük kentine ayak basıyordu.
Halkın Gül'e sevgi gösterileri gözümün önünden film şeridi gibi geçti. Sadece Gül'e değil, Beşar Esad'a da. Esad kendi kullandığı otomobille Gül ve eşini Halep'te gezdirmişti.
O gün Esad'a alkış tutan Halepliler'in, çok değil üç yıl sonra isyan bayrağını açacağı düşünülebilir miydi?
O gün kendisini alkışlayan Halepliler'e el sallayan Esad'ın üç yıl sonra aynı topluluğa bomba yağdıracağı akla gelebilir miydi?


***
Bence düşünülmeliydi, akla gelmeliydi...
Zaten -söylemesi ayıp olmazsa- o gezi izlenimlerimde bunun ipuçlarını vermiştim. İşte 19 Mayıs 2009'da bu köşede yayınlanan yazım: (Not:
2011 Mart'ındaki bir yazımda, o izlenimlerden bir parça alıntı yaptım. Ama günümüz konjonktürünü çok iyi yansıttığını düşündüğüm için, bir kez daha hatırlatmakta yarar görüyorum.)
***
Bir ülkenin elini kolunu sorunlar mı bağlar, yoksa çözümler mi? Bir başka deyişle, sorunlar mı tehdit oluşturur, çözümler mi? Meramımı daha iyi anlatabilmek için taze bir örnek vereyim:
Cumhurbaşkanı Gül'ün Şam ve Halep gezisine katılan gazeteciler olarak, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad'la bir araya gelme fırsatı bulduk. Esad'ın Halep'teki konutunda yaptığımız sohbet sırasında, Suriye liderine şöyle bir soru yönelttim:
"Suriye'de demokrasi açığının en az dış tehdit kadar önemli bir sorun olduğunu düşünüyoruz, hatta görüyoruz. Ülkenize ayak bastığımızdan beri cep telefonlarımıza e-mail akışı durdu. Ayrıca internete girmeye kalktığımızda, 'Ulaşacağınız siteler ve yapacağınız işlemler kontrol edilmektedir' uyarısıyla karşılaşıyoruz. Düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlamanın da ötesinde özel yaşama müdahaleye kadar giden bu denetimleri ne zaman gevşeteceksiniz? Ne zaman demokratik açılımlar yapacaksınız? Ülkenizi ne zaman çağdaş demokratik standartlara kavuşturacaksınız"
Esad soruyu dinledikten sonra bir an sessiz kaldı, daha sonra güvenliği, "Savaş durumu"nu gerekçe göstererek yanıtlamaya çalıştı.
Ne var ki, Suriye kendi iradesi, kendi araçları ve kendi çabalarıyla kendini değiştiremezse, dış güçlerin baskılarıyla, hatta müdahalesiyle bunları yapmaya zorlanacak. Zaten Esad'a öyle bir soru yöneltmem de, Baas rejimi liderine Suriye'nin sorunlarına "Yabancı ilgisi"ni hissettirmek içindi.
Ama bir kritik eşik var: "Yabancı ilgisi" bir süre sonra sorunun çözümü için "Yabancı beklentisi"ne dönüşebilir. Ardından "Yabancı talebi"ne. Ve nihayet "Yabancı baskısı"na. Bu da sorunun "Uluslararası platformlara taşınması" sonucunu getirir. Onun götüreceği adres de belli: Bir iç konunun uluslararası sorun haline gelmesi veya uluslararası boyutlar kazanması.
***
Tıpkı bugün olduğu gibi... Esad o görüşmemizden bu yana geçen 3 yılda kaç tren kaçırdığını düşünüyor mu acaba?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA